VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Dr., Gelir Uzmanı, Hazine ve Maliye Bakanlığı

Birol UBAY





  • Son yaşanan küresel kriz, dünya üzerindeki gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde gelir/servet dağılımındaki eşitsizliklerin yeniden sorgulamasına yol açmıştır. Servet unsurlarının vergilendirilmesi kapsamında son zamanlarda gündeme getirilen ve yeni tartışmalara konu olan en önemli vergi türü net servet vergisidir. Servet vergileri, bazı farklılıklar ve benzerlikler ile birlikte Türkiye ve Avrupa Birliği’nin de dâhil olduğu birçok ülkede uygulanmaktadır. Ancak servet vergilerinin toplam vergi gelirleri içindeki payı diğer vegi gelirlerine göre oldukça düşüktür. Son küresel ekonomik ve finans krizi sonrası servet vergisi takrar tartışmaya açılmıştır. Öne çıkan görüş, servetin yıllık gelir vergisi şeklinde vergilendirilmesidir. Avrıpa Birliği’nde bazı üye ülkeler net-servet vergisi uygularken Türkiye’ninde dâhil olduğu birçok ülke de halen veraset-intikal vergisi gibi servet vergisi türleri uygulanmaktadır. Ayrıca servetin yıllık bir vergi şekilinde vergilendirilmesi, yüksek derecede vergiye gönüllü uyumu gerektirmesinin yanısıra çifte vergilendirme, matrah aşınması ve denetim sorunları ortaya çıkaracaktır.

  • Hibrit uyuşmazlıkları, özellikle çok uluslu şirketler tarafından vergisel yükümlülüklerini azaltmak için kullanılan bir agresif vergi planlaması türüdür. Hibrit uyuşmazlığı düzenlemeleri ile ilgili yapılan çalışmalar OECD’nin BEPS 2 No. lu eylem planına dayanmaktadır. Bu tür finansal araçlar ile ilgili vergilendirme bakımından en önemli sorun ülkelerin vergi sistemleri arasında farklı tanımlamaların olması ya da hiçbir kuralın bulunmayışıdır. Bu hibrit uyuşmazlık düzenlemelerini kullanan uluslararası finansal araçlar, vergilendirmeden kaçarak, vergi matrahında aşınmaya yol açmaktadır.

  • Vergi rekabeti, ülkelerin yabancı sermayeyi ülkeye çekebilmek, milli refahı arttırmak ve ülkenin uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü arttırmak için, diğer ülkelerin vergi sistemlerine nazaran daha avantajlı vergi oranları ve vergi teşvikleri uygulanmasıdır. Bununla birlikte vergi rekabeti her ülke bakımından aynı etkiyi ortaya çıkarmaz. Çünkü birinin lehine olan durum diğer ülkelerin aleyhine sonuçlar yaratabilecektir. Vergi rekabeti, ulusal ve uluslararası piyasalarda faaliyet gösteren işletmelerin, kendi şirket yatırım planlarını yaparlarken dikkat etmeleri gereken vergisel fırsatları da açığa çıkarmaktadır. Bu tür vergisel avantajlardan faydalanmanın yolu ise işletmelerin etkili bir vergi planlaması yapmalarında geçmektedir.

  • Avrupa Birliği Komisyonu, Tek Pazar?ın işleyişine ve rekabet politikasına doğrudan ve dolaylı olarak etkileri olan kurumlar vergisi ile ilgili olarak bir ?Eylem Planı? hazırlayarak 2015 yılında Avrupa Birliği Konseyinin görüşüne sunmuştur. Bu ?Eylem Planı? ile kurumlar vergisi alanında tüm üye ülkeler için bağlayıcı özelliği olan bazı hukuksal düzenlemelerin yapılması gerekliliği özellikle- de Birlik düzeyinde geçerli olacak ve vergi kaybı ve kaçağının önüne geçilmesinde etkin bir mekanizma olarak uygulanması düşünülen ortak kurumlar vergisi matrahının önemi anlatılmaktadır.

  • MALİ İŞLEM VERGİSİ

    07.07.2020 11:07

    2008 yılında patlak veren küresel ekonomik ve mali krizin baş aktörü olarak değerlendirilen finansal piyasaların vergilendirilmesi, Keynes?ten günümüze birçok kez gündeme gelmiştir. Ancak son krizin ölçeğinin ve mali etkisinin analizi, bu krizde en önemli payın giderek küreselleşen ve gelişen internet teknolojisini kullanan sermaye piyasalarına ait olduğu konusunda ortak bir görüş ortaya koymuştur. Bu bağlamda, başta Avrupa Birliğine üye ülkeler olmak üzere krizden etkilenen birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiye sahip ülke, sıcak para hareketlerinin yıkıcı etkisinden kurtulmak adına bu işlemler üzerinden alınacak bir mali işlemler vergisi uygulamasını tartışmaya başlamışlardır.

  • Ölüm üzerine intikallerden alınan veraset vergileri, hem Avrupa Birliğine Üye ülkelerin çoğunluğunda hem de Türkiye'de servet intikallerinin vergilendirilmesinde bir araç olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Ancak, bu vergi türünün hem toplam GSYH hem de toplam vergi gelirleri içindeki payı oldukça düşüktür. Bunun nedeni ise bu tür intikallerde hem insani hem de kamusal çıkarlar nedeniyle getirilmiş geniş istisna ve muafiyetlerin bulunmasıdır.

  • AB iç pazarının sorunsuz olarak işlemesi ve rekabet ortamının bozulmaması bakımından en önemli unsurlardan biri, 28 farklı vergi sistemini içinde barındıran Avrupa Birliği'nde, bu vergi sistemlerinin farklılıklarını asgari düzeye indirecek bir vergilendirme sisteminin oluşturulmasıdır. Her ne kadar dolaylı vergilendirme alanında Birlik düzeyinde bir genel uyumlaştırma sağlanmış gibi görünse de dolaysız vergilendirme alanında yetki halen ulusal vergi idarelerinin kontrolündedir. Bu durum, elektronik ticaretin gelişmesi ve ayrıca gümrük birliği nedeniyle kaldırılan gümrük kontrollerinin de etkisiyle yeni vergi hileciliği ve kaçakçılığı türlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. AB Komisyonu, vergi hileciliği ve kaçakçılığı nedeniyle, üye ülkelerin dolayısıyla AB bütçesinin yaşamış olduğu dolaylı ve dolaysız vergilere yönelik gelir kayıplarının önüne geçebilmek adına bir eylem planı oluşturmuştur.

  • Son yaşanan ekonomik ve mali krizden sonra Avrupa Birliği'nde krizin etkilerinin hafifletilmesi için yeni kamu finansmanı kaynakları bulunması ve üzerinden Avrupa Birliği'nin bütçesine de belli bir oranda pay aktarılması düşünülen yeni vergi geliri elde edilmesi amaçlarıyla, krizin en büyük tetikçisi görülen mali piyasaların daha sıkı bir denetime ve vergi baskısı altına alınması görüşü açığa çıkmıştır. Bu amaçla 2011 yılında Avrupa Komisyonu ilk mali işlemler vergisi düzenlemesi önerisini, Konseye göndermiş ancak uzun tartışmalar sonucu oybirliğinin sağlanamaması nedeniyle bu öneri kabul edilmemiştir. Sonraki dönemde 11 üye ülkenin kendi ulusal vergi mevzuatlarında farklı şekillerde ve oranlarda mali piyasa işlemlerini vergilendiren yasal düzenlemeleri uygulamaya koymaları, bu alanda AB düzeyinde ortak bir vergi düzenlemesi ihtiyacını yeniden gündeme getirmiştir. Bu amaçla ilk etapta bu vergiyi uygulayan 11 üye ülkenin, bu alandaki vergi uygulamalarını birbiriyle uyumlaştırmayı ve ortak bir mali işlemler vergisi mevzuatı oluşturmayı amaçlayan 2013 tarihli Komisyon önerisi, tartışılmak üzere Konseye sunulmuştur.

  • 1 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe girecek olan Mini One Stop Shop rejimi AB içerisinde yerleşik vergi mükellefi olmayan kişilere, "İşletmeden-Müşteriye (B2C)"* 1 elektronik ticaret kapsamında yapılan telekomünikasyon hizmetleri, radyo-televizyon yayıncılığı ve elektronik olarak sağlanan hizmetleri içermektedir. Bu uygulama ile arz yerinde vergileme (orijin prensibi) yumuşatılarak, bahsi geçen hizmet teslimleri üzerinden tahsil edilecek katma değer vergisi bakımından tüketim yeri prensibi kabul edilmektedir.

  • Avrupa Birliği'nin toplam vergi gelirleri istatistiklerine göre Finlandiya, Birliğe üye ülkeler arasında dolaysız vergi gelirleri, özellikle gelir vergisi, payı en yüksek olan ülkelerden biridir. Bununla birlikte işgücü üzerinde en yüksek vergi yüküne sahip üye ülkelerden bir olarak da göze çarpmaktadır. İkili bir vergilendirme sistemine sahip olan Finlandiya'da yerel yönetimlerin toplam vergi gelirleri ve sosyal güvenlik katkı paylarından almış oldukları paylar bu gelirlerin neredeyse üçte birlik kısmını kapsamaktadır.

  • Artan oranlı bir gelir vergisi yapısına sahip olan İspanya, 2008 yılında yaşanan ekonomik krizin ardından ekonomisini ayakta tutmak ve vergi gelirlerini arttırmak adına gelir vergisi tarifelerinde ve oranlarında birtakım değişikliklere gitmek zorunda kalmıştır. İki sistemli bir gelir vergisi yapısının mevcut olduğu İspanya'da, ulusal gelir vergisi oranlarına bir de yerel yönetimlerin almış oldukları gelir vergisi oranları eklenmekte ve vergi mükellefleri üzerindeki vergi yükü daha üst seviyelere taşınmaktadır.

  • Perakende Satış Vergisi (PSV), Katma Değer Vergisi (KDV) gibi genel tüketim vergileri, yerel vergiler olup ülke ya da eyalet sınırları içindeki genel tüketim harcamalarını vergilemeyi amaçlar. Diğer yandan genel tüketim vergileri, varış ülkesinde vergileme ilkesi nedeniyle, uluslararası mal ve hizmet ticareti üzerinde etkisi olan vergilerdir. Son yıllarda küreselleşmenin etkisi ile uluslararası mal ve hizmet ticareti yöntemleri de farklılaşmaktadır. Bu nedenle farklı tüketim vergisi sistemlerinin birbiriyle çatışması ve vergi kayıplarına neden olması kaçınılmazdır. OECD’ye üye ülkeler arasında PSV sistemine sahip tek ülke olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Türkiye’nin de dâhil olduğu KDV sistemine sahip ülkeler arasında bu iki vergi sisteminin mal ve hizmet ticaretinin vergilendirilmesi ile ilgili yaklaşım ve vergi oranları gibi birtakım farklılıklarından kaynaklanan bazı vergilendirme sorunları ortaya çıkarmaktadır.

  • A.B.D.'de ortaya çıkan mortgage krizi, bu ülkedeki konut ve bankacılık sektöründe büyük hasarlara neden olmuş akabinde büyük kredi kuruluşlarının birer birer batmasına ve işsizliğin artmasına sebebiyet vermiştir. Ancak Amerikan Dolarının küresel sistemde hâkim değişim aracı olma özelliği ve Amerikan ekonomisinin yine küresel sistem içindeki egemen pozisyonu, bu ülkede yaşanan krizin, Avrupa ve Uzak Doğu ülkelerine sıçramasına ve giderek bir küresel finansal kriz haline dönüşmesine yol açmıştır. Krizin ortaya çıkışının üzerinden geçen dört yıllık bir süreye rağmen etkileri halen günümüz finans piyasalarında hissedilmektedir. Özellikle, kriz nedeniyle artan işsizlik ve gelir kayıpları, devletlerin öncelikle baş etmeleri gereken zorluklar haline dönüşmüştür. Bu bağlamda, ülke yönetimlerinin sadece finansal piyasaları düzenleyici tedbirleri almaları yeterli olmamakta ayrıca vergilendirme gibi iç politika araçları vasıtasıyla işgücü piyasasına da etki etmeleri gerekmektedir.

  • İngiltere, AB üyesi olmakla beraber Kara Avrupa'sına nazaran farklı gelir unsurlarını içeren bir gelir vergisi sistemine sahiptir. Özellikle Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde kendine yer bulan Trust sisteminden elde edilen kazançların vergilendirilmesi kendine has özelliklere sahiptir. Ayrıca İngiltere gelir vergisi sistemi, farklı türde vergi istisna ve indirimleri ile kara Avrupa'sından farklılaşmaktadır.

  • Avrupa Birliği'nin kurucu üyelerinden olan İtalya, artan oranlı bir gelir vergisi yapısına sahiptir. Genel olarak, altı gelir unsurundan elde edilen net gelirlerin toplanması neticesinde elde edilen gelir vergisi matrahına uygulanan gelir vergisi oranı, isabet ettiği vergi dilimine göre değişiklik göstermektedir.

  • Danimarka, Avrupa Birliği'ne üye ülkeler içerisinde toplam vergi gelirlerinde dolaysız vergi gelirleri payı oldukça yüksek bir ülkedir. Aynı şekilde gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı % 55,1 gibi yüksek bir oranı teşkil etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, gelir vergisi Danimarka bakımından en yüksek vergi gelirinin elde edildiği bir vergi kalemidir. Önemli bir vergi muafiyetinin bulunmadığı Danimarka gelir vergisi sistemi daha gelenekçi bir yapıya sahip görünmektedir.

  • Avusturya gelir vergisi sistemi, bireylerin yedi değişik gelir unsurundan, bir vergilendirme yılı içinde elde ettikleri şahsi kazançlarının; bazı durumlarda artan oranlı vergi tarifesine göre bazı durumlarda ise nihai gelir stopaj vergisi yöntemiyle vergilendirilmesine dayanmaktadır. Avusturya gelir vergisi sistemi kendi içinde birçok muafiyet, istisna ve indirim unsuru taşımaktadır.

  • Almanya gelir vergisi sistemi, bireylerin altı değişik gelir unsurundan, bir vergilendirme yılı içinde elde ettikleri şahsi kazançlarının; bazı durumlarda artan oranlı vergi tarifesine göre bazı durumlarda ise nihai gelir stopaj vergisi yöntemiyle vergilendirilmesine dayanmaktadır. Alman gelir vergisi sistemi kendi içinde birçok muafiyet, istisna ve indirim unsuru taşımaktadır.

  • Vergi yükü belli bir dönemde ödenen vergi ile elde edilen gelirin birbirine oranını vermektedir. Vergi yükü, politika yapıcılar tarafından bir iç politika düzenleyicisi olarak yeni vergilerin konulması veya var olan bir verginin kaldırılması, istisna ve muafiyetlerin kapsamının arttırılması veya daraltılması ile ilgili siyasi kararlarının şekillendirilmesinde önemli bir role sahiptir. Toplam gelir vergisi içinde en yüksek paya sahip olma özelliğine sahip ücretler üzerinden alınan gelir vergisi ayrıca en yüksek vergi yükünü de üzerinde barındırmaktadır. Bu durum ücret geliri elde eden kesim bakımından gelir dengesini bozmakta ve sosyal adaletsizliklere neden olmaktadır. Son yıllarda yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle OECD ve Avrupa Birliği bölgesinde ücret gelirleri üzerindeki vergi yükünün artış eğilimi oldukça dikkat çekicidir.