Bülent SEZGiN 2009/10 0
Çalışmamızın takip eden bölümlerinde, iktisadi işletmelere ait kullanılmış binek otomobil teslimlerinin KDV Kanunu karşısındaki durumu ayrıntılı olarak incelenecektir.
Makaleyi PDF olarak indirebilirsiniz.
Makale hakkında yorum yapmak isterseniz alt kısımdaki yorum alanını kullanınız.
Vergi kanunlarımızda yer alan en önemli vergi güvenlik müesseselerinden biri olan "Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı" müessesesi, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13 üncü maddesinde, uluslararası gelişmeler ve özellikle Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın uygulamaları dikkate alınarak düzenlenmiştir. Düzenleme esas itibarıyla Türkiye'deki tam ve dar mükellef gerçek kişi ve kurumların tamamını kapsamakta olup amacı, ilişkili kişilerle mal veya hizmet alım ya da satımında bulunan gerçek kişi ve kurumların gelirlerinin tam ve doğru olarak beyan edilmesini sağlamak ve transfer fiyatlandırması yoluyla vergi matrahının aşındırılmasına engel olmaktır. Bu kapsamda transfer fiyatlandırması, ilişkili kişiler arasında yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedeli ifade eder. Tam mükellef kurumlar ile yabancı kurumların Türkiye'deki işyeri veya daimi temsilcilerinin aralarında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirdikleri yurtiçindeki işlemler nedeniyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığının kabulü Hazine zararının doğması şartına bağlanmıştır. Hazine zararından kasıt, emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat ve bedeller nedeniyle kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken her türlü vergi toplamının eksik veya geç tahakkuk ettirilmesidir. Çalışmamızda, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesi içinde önemli bir yeri olan Hazine zararı kavramının neyi ifade ettiği açıklanmaya çalışılacaktır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 2'nci maddesinin yedinci fıkrası ile hüküm altına alındığı üzere iş ortaklıkları kurumlar vergisi mükellefidir. Söz konusu fıkrada iş ortaklıkları; aynı maddenin diğer fıkralarında yazılı kurumların kendi aralarında veya şahıs ortaklıkları ya da gerçek kişilerle, belli bir işin birlikte yapılmasını ortaklaşa yüklenmek ve kazancını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklardan bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep edenler şeklinde tanımlanmıştır. Bu kapsamda iş ortaklıkları; sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu kuruluşları ile dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler tarafından birlikte kurulabileceği gibi, bunlardan bir veya daha fazlası tarafından şahıs ortaklıklarıyla ya da gerçek kişilerle birlikte de kurulabilmektedir. İş ortaklıklarının tüzel kişiliklerinin bulunmaması mükellefiyetlerini etkilememektedir. Çalışmamızda KVK'da mükellef olarak kabul edilen iş ortaklıklarının kapsamı ve unsurları açıklanıp özellikli hususlara yer verilecektir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesinde; sermaye şirketlerinin, kooperatiflerin, iktisadi kamu kuruluşlarının, dernek veya vakıflara ait işletmelerin ve son olarak iş ortaklıklarının kazançlarının kurumlar vergisine tabi olduğu belirtildikten sonra 2'nci maddesinde tüzel kişiliklerinin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kurumlar vergisine tabi olan oluşumlar, bir başka ifadeyle kurumlar vergisi mükellefleri ile bunların nitelikleri açıklanmıştır. Vergi hukukumuzda geniş ölçüde yer alan muafiyet uygulamalarına KVK'nda da yer verilmiştir. Bu kapsamda tüzel kişilikleri bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kazançları esasen kurumlar vergisine tabi olan pek çok kurum ve kuruluş; sosyal, siyasal, ekonomik, askeri, kültürel ve benzeri nedenlerle kurumlar vergisinin dışında tutulmuştur. Öte yandan kurumlar vergisi muafiyetine ilişkin düzenlemeler KVK'nda yer alanlarla sınırlı değildir. Anılan kanun dışında pek çok kanunda bu yönde düzenlemelere yer verilmiştir. Çalışmamızda, diğer kanunlarla kurumlar vergisinden muaf tutulan kurum ve kuruluşlar işlenecektir.