VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Denetmeni

Murat KOÇ





  • Küresel boyutta gerçekleşen rekabet ortamı içerisinde ülkeler, ekonomilerine döviz girişini artıracak tedbirler arama yoluna gitmişler ve döviz kazandırıcı faaliyetleri teşvik edici uygulamaları ortaya çıkarmışlardır. Bu uygulamaların en önemlilerinden biri de döviz kazandırıcı işlemlere getirilen vergisel avantajlardır. İşte bu makalemizde döviz kazandırıcı faaliyetlere yönelik olarak getirilen vergisel avantajlardan bir tanesi olan döviz kazandırıcı faaliyetlerde damga vergisi ve harç istisnası uygulamasını ele almaya çalışacağız.

  • 5569 sayılı kanunun TBMM Genel Kurulunda kabul ed ilmesinin ardından, yaklaşık bir ay sonra da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından hazırlanan Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarının Onaylanması, Kabulü ve Uygulanmasına ilişkin Genel Şartlar Hakkında Yönetmelik Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anılan Yönetmelik, uygulamanın usul ve esaslarının topluca gösterildiği ve Türkiye Bankalar Birliği tarafından hazırlanan Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşması'nın hazırlanmasında da yol gösterici olan bir metindir. Çerçeve Anlaşması da önce alacaklı bankalar tarafından imzalanmış daha sonra da BDDK tarafından onaylannııştır. Çerçeve Anlaşnıasının BDDK tarafından onaylanması ile birlikte de borçlu KOBi'ler ile alacaklı bankalar arasında fi nansal yeniden yapılandırma sözleşmelerinin imzalanması için Kanunla verilen iki yıllık süre de başlamıştır. Uygulanıanın bu aşamasında da Maliye Bakanlığı tarafından yayınılanan Tahsilat Genel Tebliği ile, 5569 sayılı Kanunla, bankalarlafinansal yeniden yapılandırma sözleşmesi imzalamış KOBi'ler için getirilen "31 .1 0.2006 tarihine kadar vadesi geldiği halde ödenmemiş bulunan vergi borçlarınınteminat aranmaksızın ve kanuni faiz oranı uygulanmak suretiyle yirmi dört aya kadar tecil edilebilmesi" uygulamasının usul ve esaslarını açıklamıştır. Biz de bu makalede vergi borcu bulunan KOBi'lerin bu uygulamadan nasıl faydalanabileceklerini ele alacağız.

  • Kamu hizmetlerinin arzu edildiği şekilde yerine getirilebilmesi, finansman kaynaklarının tahsisindeki verimliliğe olduğu kadar, bu kaynakların zamanında temin edilmesine de bağlıdır. Kamunun en temel fi nansman kaynaklarından biri de egemenlik hakkına dayanarak tek taraflı koyduğu vergilerdir. Bu sebeple kanun koyucu, tahakkuk etmiş vergilerin zamanında ödenmesini sağlamak için icra, haciz, gecikme zammıuygulaması gibi bir takım düzenlemelere gitmiştir . Söz konusu düzeniemelerin yanı sıra, son dönemde gündemi fazlasıyla meşgul eden bir diğer uygulama da yurt dışı çıkış yasağıdır. Vergilerini vade tarihlerinde ödemeyen mükellefler, idare tarafından konulmuş olan çeşitli yaptırırnlara katlanmak zorundadırlar. Vergilerini zamanında ödemeyen mükelleflerin yurtdışına çıkmalarına engel olmak da bu yaptırımlardan bir tanesidir. Vergi borcunu ödemeye zorlayan bu müessesenin uygulaması belli kurallara ve ilkelere bağlanmış bulunmaktadır. Yurtdışı çıkış yasağı uygulaması, kanuni dayanağını 1950 tarih ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nundan almakta ve Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanan Tahsilat Genel Tebliğleri ile yönlendirilmektedir.

  • Gelir dağılımındaki bozukluğun nedenlerinden biri olan kayıtdışı ekonomi son yıllarda ülke GSMH içerisine oranla çok önemli bir boyuta ulaşmıştır. Mali idare de kayıtdışı ekonomi ile mücadeleye çok önem vermeye başlamış ve bu amaçla bazı tedbirler alarak yeni uygulamalar hayata geçirmiştir. Buönlemlerden biri de ticari işlemler sonucu yapılan ödeme ve tahsilatlardan belirli tutarları aşanların tevsik edilmesi uygulamasıdır. Maliye Bakanlığı Vergi Usut Kanunu'nun Mükerrer 257'nci maddesinin birinci fıkrasının 2 nolu bendi ile verilmiş olan yetkiyi kullanarak ticari işlemler ile finansal hareketlere taraf olanların izlenmesi ve ekonomik olayların kayıt altına alınması amacıyla 320, 323, 324 ve 332 seri nolu Vergi Usul Kanunu tebliğlerini çıkartmıştır. Şimdi bu tebliğlerle getirilen düzenlemeleri açıklamaya çalışalım.

  • 4962 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması Hakkında Kanun'un 10'uncu maddesi ile 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu'na eklenen geçici 3.maqde ile ; otomotiv sanayinin içinde bulunduğu durgunluğu gidermek ve çevre kirliliğini arttıran eski araçların yerine yeni araçların alımını teşvik etmek amacıyla 20 yaşın üzerindeki araçlarını hurdaya ayıran ve yerlerine yeni araç alanlara ÖTV indirimi getiren düzenleme yürürlüğe girmiştir. Bu düzenleme ile 20 yaş ve üzerindeki araçların 07.08.2003 ile31.12.2004 tarihleri arasında hurdaya çıkarılarak , bu süre içerisinde aynı cins yeni bir taşıt alımında özel tüketim Vergisinin 2003 yılı için 3.500.000.000-TL , 2004 yılı için 4.500.000.000-TL eksik hesaplanması öngörülmüştür. Bu çalışmada bu indirimle ilgili esaslar ve KDV uygulamasının ne şekilde olacağına ilişkin hususlar açıklanmıştır.

  • Katma Değer Vergisinden sonra dalaylı vergiler sistemimizde yapılan ikinci önemli iyileştirme 06 .06.2002 tarihinde kabul edilen , 12.06.2002 tarih ve 24783 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak 01 .08.2002 tarihinde uygulama konulmuş olan 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu ile yaşanmıştır. Tüm Çağdaş ekonomilerde harcama vergilerinin; değişik adlarla anıisalar bile, özde aynı yada benzer özelliklere sahip iki ana vergi türüne dayandığı görülmektedir. Bunlardan ilki, üretimden nihai tüketime kadar tüm mal teslimleri ve hizmet ifaları üzerinden alınan katma değer vergisidir. Harcamalar üzerinden alınan ikinci verginin ise tüm malları değil, sadece özel olarak seçilmiş bir kısım tüketim mallarını hedeflediği görülmektedir. ÖTV kanunu ile farklı yasalarla vergi mevzuatımıza yerleştirilmiş olan toplam 16 adet vergi , fon, pay ve benzeri mali yükümlülükler kaldırılmış ve tek bir çatı altında ÖTV alınmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda vergi sistemimizde kolay anlaşılabilirlik, uygulamada ise basitlik ve verimlilik sağlanmıştır. Vergi sistemimize kazandırılan bu olumlu katkı, AB sürecindeki ülkemiz açısından da, mali uyumlaştırma çabalarında bir adım daha ilerlerlememize yol açmıştır.

  • Sermaye piyasasının yardımcı kuruluşları arasında yer alan yatırım fonları ülkemize Sermaye Piyasası Kanunuyla gelmiştir. Yatırım tonları; Türkiye'de riskli varlıklara, hisse senetlerine ilginin az olduğu ve portföy alışkanlığının olmadığı bir ortamda; tasarruf sahiplerine bu tür alışkanlıklar başlatmış, yatırımları dalaylı olarak destekleyerek ülkemizde sıkıntısı duyulan sermaye birikimini sağlama açısından büyük fonksiyonlara sahip olmuşlardır. Temel ekonomik fonksiyonu, küçük tasarruf sahiplerinin fonlarını bir araya toplamak suretiyle oluşturacağı sermaye birikimini menkul değerlere yatırarak, bu tasarrufları uzun vadeli yatırımlara dönüştürmek olan Yatırım Fonları ; halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekilde katılımını da sağlamaktadır. Yatırım Fonları mal varlığı olma özelliğini taşımakta, tüzel kişilikleri bulunmamakta ve kurucularının sorumluluğu altında idare edilmektedirler. Yatırım Fonları hakkında Sermaye Piyasası Kanunu'nda düzenlemeler yapılması yoluna gidilmiştir. Bunun dışında kanunun verdiği yetkiye dayanılarak tebliğler çıkarma yetkisi SPK'ya verilmiş ve SPK da çıkarmış olduğu tebliğ lerle düzenlemeler yapmıştır.

  • Günümüzde, menkul kıymetler özellikle finans sektörü açısından önemli yatırım araçları olarak karşımıza çıkmaktadır. Sermaye piyasasının gelişme göstermesi ile beraber menkul kıymetlerin de önemi artmıştır. Reel ekonominin içerisine girdiği krizler nedeniyle üretime kaynak aktarmaktan çekinen yatırımcılar da atıl durumdaki fonlarını menkul kıymetiere yatırmaktadırlar. işletmelerin hesap dönemi sonu itibariyle yaptıkları değerleme işlemleri menkul kıymetler açısından teknik yönü ağır basan ve karmaşık noktaların çözümünü gerektiren, uzmanlık bilgisi isteyen bir işlemdir. Bütün bu hususlar gözönüne alındığında menkul kıymetlerin değerleme ölçüleri vergi matrahının tespit edilmesinde büyük önem arz etmektedir. iktisadi kıymetlerin değerlerinde zamanla önemli değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu değişikliklerin kaynağında nispi fiyat hareketleri, paranın zaman içerisinde değerinde meydana gelen değişmeler ve diğer etmenler bulunmaktadır. iktisadi kıymetlerin değerlerinde meydana gelen bu değişikliklerin ölçülmesi amacıyla dönem sonları itibariyle iktisadi kıymetlerin değerlerinin yeniden tespit edilmesi gerekmektedir. Mükellefler, hesap dönemi sonunda envanter çıkarırlar , alacaklarını ve borçlarını değerlerney tabi tutarlar. işletmenin aktifine kayıtlı iktisadi kıymetlerin hesap dönemi sonunda yapılan değerlernesi işletmenin gelir tablosu yoluyla ilgili dönem vergi matrıhını etkilemektedir.