VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Yrd. Doç. Dr

İrfan BARLAS





  • Gerek bilanço gerekse işletme hesabı yöntemlerinde mali karın tam ve doğru olarak tespitinin ön şartı, işletmeye giren ve işletmeden çıkan varlıkların yanında dönem başı ve dönem sonu stoklarının da tam ve doğru olarak tespit edilmiş olmasıdır. Bir işletmede vuku bulan ve işletmenin vergisel durumunu etkileyen bütün faaliyetlerin ve olayların ticari defterlere kaydedileceği gerçeği nazara alındığında, teorik olarak kaydi envanter ile fiili envanterin birbirine eşit olacağı sonucuna varılmakla beraber, yukarıda da örneklenen olaylar ve işlemler nedeniyle işletmenin dönem sonundaki kaydi mal varlığı ile fiili mal varlığı arasında bir fark oluşması çoğu zaman kaçınılmazdır. İşletmenin bilgisi dışında kalan olaylardan ve işlemlerden kaynaklanan ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun verdiği yetkiyle yayımlanan "Tekdüzen Hesap Planı" gereği, Sayım ve Tesellüm Farkları hesaplarında takip edilmesi ve sebebi tespit edilebilen farkların asli (kesin) hesaplarına kaydedilmek suretiyle giderilir. Sebebi tespit edilemeyen sayım ve tesellüm fazlalarının "679 Diğer Olağandışı Gelir ve Karlar" hesabı aracılığı ile ve sebebi tespit edilemeyen sayım ve tesellüm noksanlarının da kanun kabul edilmeyen giderler olarak " 689.Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar" hesabı yoluyla dönem gelirlerine veya dönem giderlerine aktarılacağı tartışmasızdır. Öte yandan işletme içersinde aynı envanterde sebebi bilinemeyen fazlalar ve noksanlar bir arada bulunabilir. Böyle bir halde uygun olan yaklaşımın aynı gurup varlıklarla sınırlı olarak fazlaların ve noksanların birbirleriyle karşılaştırılması ve mahsup edilmesi olduğu düşünülmektedir.

  • Bu çalışmada, mükerrer 80. maddenin 1. fıkrasının 6. bendinde yer alan ve elden çıkarılmalarından sağlanan kazançlar değer artışı kazancı olarak vergiye tabi kılınan mal ve haklar kavramından ne anlaşılması gerektiği araştırılacak ve Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80. maddesinin 1. fıkrasının 6. bendi, ulaşılan sonuç özelinde yorumlanacaktır.

  • Türk Ticaret Kanunu'nun bu hükmü Kurumlar Vergisi Kanunu'nun Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı kenar başlıklı 13. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen pay sahibine temerrüt faizi uygulamayan ya da sermaye taahhüt eden paydaştan taahhüdünü yerine getirmesini istemeyen bir anonim şirketin, bu pay sahibine temerrüt faizi tutarında "Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç" dağıtıp dağıtmadığı cevaplanması gereken bir soru oluşturur. Bu çalışma ile güdülen amaç söz konusu bu soruya bir cevap aramaktır. Ancak bu cevap araştırılırken, öncelikle hiçbir ayrıntıya girmeksizin ve salt bu cevaba ilişkin yönleriyle anonim şirketlerde sermaye ve sermayeyi ödemede temerrüt kavramları ile sermayenin arttırılmasına ve azaltılmasına ilişkin temel kuralları hatırlamak ve 407/1. maddede düzenlenmiş temerrüt faizinin Türk Ticaret Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu yönünden niteliğini belirlemek gerekir.