Ülkemizde son yıllarda kamu harcamaları gerçek vergi gelirleriyle karşılanmayıp, borçlanma yoluna gidilmiştir. Bir ülkede özel kesimden kamu kesimine vergiler yoluyla ne ölçüde kaynak aktarılabileceği vergi kapasitesi ile ilişkilidir. Refah düzeyi ile vergileme kapasitesi arasında doğrusal bir bağlantı mevcuttur. Kişi başına ulusal geliri yüksek ülkelerin vergileme kapasiteleri de yüksektir. 1980 yılından sonra, ülkemizde "arz yönlü" iktisatçıların görüşleri ağırlık kazanmış, bunun sonucunda da vergi kanunlarında yapılan düzenlemelerle vergi yükü kaydumaları yapılmış, dar tabanlı Gelir-Kurumlar vergisi ile geniş tabanlı Katma Değer Vergisi'ne dayalı bir sistem oluşturulmuştur. Vergi sistemimiz vergilendirmede temel olan ödeme gücü ve adaletli vergilendirme ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Ülkemizin genel yapısına baktığımızda mevcut olgular; - Ekonomik yapıda belirsizlik, - Mali sektörde yaşanan kriz, - Sanayide meydana gelen üretim ve finansman sorunları, - Döviz kurlarındaki aşırı yükselme, - İşsizlik, - Büyüyen dış ticaret açığı, - İç ve dış borçlardaki artış, - Uygulanan zamlar nedeniyle talep azalması, - Bozulan gelir dağılımı, - Bütçe açıkları, - Ekonominin para gözleşmesi, şeklinde sıralanabilir . Ekonomide bozulan dengelerin yeniden sağlanması için istikrar paketi kapsamında yeni vergilerin konulması ve ek vergilerin salınması gündeme girmiştir. 7.5.1994 tarih ve 21927 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 3986 Sayılı Kanun, yeni ve ek vergileri kapsamakta olup, toplumun çeşitli kesimlerinden; -Ekonominin içinde bulunduğu belirsizlik, -Ek vergi yükü getirmesi, - Varlık Vergisini çağrıştırması, (11.11.1942 tarih ve 4305 sayılı kanun) nedenleriyle yoğun tenkide uğramıştır. Bu yazıda Türkiye'deki' vergi gelirlerinin analizini yaptıktan sonra uygulamaya konulan vergi kanunu ne getirmiştir? Varlık Vergisi ile 3986 Sayılı Kanun arasındaki benzerlikler nelerdir? soruları irdelenmiştir.

Açıklamasıİndir
Makale

Makaleyi PDF olarak indirebilirsiniz.