Gelişmekte olan ülkeler açısından istenilen milli gelir düzeyine erişilebilmesi için yeterli bir sermaye birikimi, etkin kaynak tahsisi ve rekabetçi bir üretim yapısı, ekonomik yapılanmada dikkate alınması gerekli göstergelerdir. Genellikle ithalata bağımlı bir üretim süreci, cari açık başta olmak üzere yerli malı üretim zincirini ve yerli malında markalaşmayı olumsuz etkilemektedir. Korumacı bir anlayış yerine, yerli üretim süreçlerini destekleyecek ve rekabet edilebilir bir seviyeye çekebilecek teşvik mekanizmalarının rolü çok büyüktür. Kamu alımları piyasasında geliştirilen yerli malına/istekliye yönelik teşvik metodolojisi içerisinde bu fırsatın yerinde kullanımı, yerli sanayi açısından da ciddi bir açılım sağlayabilecektir. Teşvikin üretim sürecinde rekabetçi bir dönüşüme zemin hazırlaması, yapılan düzenlemelerin amacına ulaşmasına katkı sunabilecektir.
Kamu alımlarını düzenleyen temel mevzuat, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde ihalelerin eşit şartlarda rekabetçi ve şeffaf bir şekilde gerçekleşmesi, temel ilke olarak belirlenmiştir. Kanunda aynı ihaleye yönelik birden fazla teklif vermek yasaklanmışken mal alımlarına özgü alternatif teklif verilmesi imkânı getirilmiştir. Alternatif teklif verilebilmesi, ihale dokümanlarında düzenleme yapılmasına bağlıdır ve bu ihaleye katılan her istekliye açıktır. Diğer durumda ise aynı ihaleye yönelik aynı kişinin farklı istekliler adına birden fazla teklif sunması ya da aynı ihaleye aynı kişinin birden fazla imzalı teklif sunması söz konusudur. Yasal alternatif teklif hali dışında kalan her türlü alternatif teklif sayılabilecek hallerde istekli ihale dışı bırakılacak, teminatı gelir kaydedilecek ve hakkında yasaklama işlemleri başlatılacaktır. Ayrıca ilgililer hakkında adli ve idari soruşturma işlemleri ayrıca yürütülecektir. Dolayısı ile isteklilerin ihale süreçlerinde rekabeti engelleyici nitelikte anlaşma ve benzeri ortak hareket eylemlerinden kaçınmaları, sağlıklı bir kamu alımları platformunun oluşturulması açısından hayati değer ifade etmektedir.
Devletin en önemli gelir kaynaklarının başında, vergi gelirleri gelmektedir. Niteliği itibari ile karşılıksız, zorla alınan ve herhangi bir kamu harcaması için karşılık gösterilmeyen vergi olgusunun temelini ödeme gücüne göre vergileme, adalet ve eşitlik ilkeleri oluşturmaktadır. Nitekim Anayasa'nın 73 üncü maddesinde düzenlenen vergi ödevi başlığı altında, herkesin mali gücüne göre kamu giderlerini karşılamak üzere vergi ödemekle yükümlü olduğu, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının, maliye politikasının sosyal amacı olduğu hükme bağlanmıştır. Bu hükmün getirdiği önemli bir sonuç, devlet açısından, verginin alınması zorunluluğu ve verginin cebren tahsil edilmesinin sınırlarını belirlerken aynı zamanda da birey yararına da "temsilsiz vergi olmaz", "kanunsuz vergi olmaz" ve "verginin belirgin olması" gibi ilkelere dikkat ederek sınırları belirlemektedir * 1. Vergi gelirlerinin elde edilmesinde ve kontrolünde ortaya çıkan önemli bir sorun, vergi ödevinin ne derece tam ve zamanında yerine getirildiğini denetleyecek vasıflı denetim elemanı azlığıdır. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının denetim kapasitesi incelendiğinde, her bin kişiye 0,6 denetim personeli düşerken, bu sayı Fransa'da 1,3, İngiltere'de ise 1,5 olarak gerçekleşmektedir.2 Aynı doğrultuda, uluslararası karşılaştırmalarda da Türkiye'nin vergi ile ilgili alanlarda görevli personel sayısına göre denetim elemanı sayısında 2010 yılına gelindiğinde kısmi bir iyileşme olmasına karşın oldukça gerilerde olduğu açıkça görülebilmektedir