VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Denetmeni

MEHMET KORKUSUZ





  • Ülkemizde son yıllarda vergilendirme ile ilgili belgelerin düzenlenmesi, sözkonusu belgelerin ilgili defter kayıtlarına işlenmesi ve bu işlemler sonucunda düzenlenmesi gereken mali tabloların çıkarılmasında bilgisayarlar yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Kullanılan bu programlar için belirlenmiş bir standart olmadığı gibi, gerek program üreten gerçek ve tüzel kişiler, gerekse kullanan mükellefler bakımından üretim ve kullanım sırasında uyulması gereken kurallarda yasal bir çerçeveye oturtutmamıştır İşte bu konudaki yasal boşluğu doldurabilmek amacıyla 2.6.1995 gün ve 22301 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 4108 sayılı Kanunun 4'üncü maddesiyle VUK'nun 175'nd maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra hÜkmü eklenerek, bu yönde Maliye Bakanlığı'na düzenleme yapma yetkisi verilmiştir . "Maliye Bakanlığı , muhasebe kayıtlarını bilgisayar programlan aracılığıyla izleyen mükellefler ile bu bilgisayar programlarını üreten gerçek ve tüzel kişilerce uyulması gereken kuralları ve bilgisayar programlarının içermesi gereken asgari hususlar ile standartları ve uygulamaya ilişkin usul ve esaslan belirlemeye yetkilidir." Sözkonusu yetki maddesine istinaden henüz bu konuda Maliye Bakanlığı tarafından herhangi bir düzenleme yapılmamış olup, en kısa zamanda bu yönde gerekli düzenlernelerin gerçekleştirileceğini umuyoruz.

  • Bilindiği gibi, 213 sayılı ergi Usul Kanunu'nun mükerrer 257 nd mad. desiyle; bu kanuna göre tutulacak defter ve düzenlenecek belgeler ile bunlara ek olarak tutulması veya düzenlenmesi uygun görülen defter ve belgelerin mahiyet, şekil ve ihtiva edeceği hususlann belirlenmesi ve bunlarda değişiklik yapılması, bunlar için tasdik, muhafaza ve ibraz mecburiyeti koyma ve kaldırma, bedeli mukabilinde basıp dağıtma veya üçüncü kişilere bastınp dağıttırma, bunların kayıtlarını tutturma ve makineli kasa kullandırma konusunda Maliye Bakanlığı'na yetki verilmiştir. Maliye Bakanlığı bu yetkisini kullanarak, Vergi Usul Kanunu uyarınca mükellefler tarafından kullanılan belgelerin noter tasdikli veya anlaşmalı matbaalar tarafından basılmış olarak kullanılması konusunda 159 ve 164 sıra nolu V.U.K. Genel Tebliğleri ile yeni düzenlemeler getirmiş ve anlaşmalı matbaalam bastırılacak belgeler için uyulacak esaslarla ilgili olarak "Vergi Usul Kanunu . Uyannca Vergi Mükellefleri Tarafından Kullanılan Belgelerin Basım ve Dağıtımı Hakkında Yönetmelik" 2.2. ı 985 tarih ve 18654 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve halen uygulamaya devam edilmektedir. Sözkonusu Genel Tebliğler ve Yönetmelik'te belirtilen belgelerin; mükellefler açısından kullanım esasları, basımını gerçekleştirecek olan matbaalar ile tasdik işlemini yapacak noterierin uymak zorunda oldukları usul ve esaslar belirlenmiş olup, vergi kayıp kaçağını önlemenin en önemli unsurlanndan olan belge düzeninin yerleşmesi ve disiplin altına alınması konusunda önemli bir adım atılmıştır. Ancak, belirtilen tebliğ ve yönetmelikte bu belgelerin kullanılması konusunda, mükellefler tarafından uyulması gereken usul ve esaslar en ince ayrıntılarına kadar belidendiği halde, bizce önemli sayılabilecek bir husus olan, işi bırakma halinde kullanılmayan belgelerin ne yapılacağı yolunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. Gerek, ilgili yönetmelikte, gerekse bu konuda yayınlanan Tebliğlerde kullanılmayan belgelerin ibrazı ve iadesi konusunda mükellefleri bağlayan herhangi bir hüküm bulunmadığı için, bu tür belgeler kötü niyetli kişiler tarafından kullanılmak suretiyle önemli ölçüde vergi ziyaına sebebiyet verilmektedir.

  • Mükelleflerin 1993 yılına ilişkin olarak beyan ettikleri matrahlar ve çıkardıkları mali tabloların inceleme ve kontroller sonucunda değişmesi durumunda, Ekonomik ,Denge Vergisi ve Net Aktif Vergisi yönünden ne gibi işlemler yapılması gerekeceği 3986 Sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde aşağıdaki bölümlerde değerlendirilmiştir.

  • Bilindiği gibi işletmelerin aktiflerinde kayıtlı bulunan gayrimenkul ve iştirak hisselerinin satılması durumunda, bu satıştan elde edilen gelir ticari kazanan bir unsuru olarak değerlendirilmekte ve dönem kazancının tespitinde de dikkate alınmaktadır. Gayrimenkul ve iştirak hisselerinin satışından elde edilen kazancın tespiti, normal olarak satış bedeli ile aktifte kayıtlı değeri arasındaki farkın hesaplanması şeklinde yapılıyordu .Ülkemizele son on yııcıan beri hüküm süren yüksek enflasyon nedeniyle, iktisadi kıymetlerin değerleri de buna paralel olarak yükselmekte ve söz konusu kıymetlerin iktisap bedelleri ile rayiç değerleri arasında büyük miktarlarda fark meydana gelmektedir. Bu nedenle önceki yıllarda satın alınan gayrimenkul ve iştirak hisselerinin satılması durumun da, büyük miktarda fiktif bir kar oluşmaktadır. Gerçekten elde edilmeyen ve enflasyondan kaynaklanan bu fiktif kar,yasalanınıza göre vergilendirildiği ıçın, bu uygulama mükellefler tarafından adaletsiz bir vergilendirme biçimi olarak görülüyordu. işte enflasyondan kaynaklanan bu fiktif kazançların vergilendirilmemesi amacıyla, 3946 sayılı yasa ile, G.V.K.'nun 38 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra hükmü eklenmiştir. "Gayrimenkullerin ve menkul kıymetlerin alım-satımı ile devamlı olarak uğraşanlar hariç olmak üzere, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin iktisap tarihinden itibaren en az iki tam yıl süre ile aktiflerinde yer alan gayrimenkul ve iştirak hisselerinin elden çıkarılmasında maliyet bedeli, bunların iktisap edildiği ve elden çıkarıldığı yıllar hariç olmak üzere her takvim yılı için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılarak kazancın tespitinde dikkate alınır." Görüldüğü gibi, söz konusu kanun hükmünün temel amacı, gayrimenkul ve iştirak hisselerinin maliyet bedellerinin hesaplanması ve bu yöntemle satıştan elde edilen gerçek kazancın tespit edilmesidir.

  • Biyolojik açıdan ölüm olayı, canlı bir insanın yaşama özgü niteliklerini kesin olarak yitirmesi sonucunda maddi bir şekilde yok olmasıdır. Hukuk dilinde ise ölüm kişiliğe son veren bir olay olarak belirtilmiştir. Ölümle birlikte ölenin kişilik hakları sona erdiği halde, buna karşılık ölüm kişinin mal varlığı haklarını ortadan kaldırmamaktadır. Söz konusu bu haklar ölümle birlikte ölenin mirasçılarına geçmektedir. Türk Medeni Kanununda ölüm halinin tanımı yapılmamış olup, aynı kanunun 27. maddesinde ölüm, ~ahsiyetin sona ermesi olarak ele alınmıştır. Şahsiyetin ölümle birlikte maddi bir şekilde yok olması yanında, bir de hukuken son bulması vardır ki, buna hukuk dilinde gaiplik denilmektedir. Ölen bir kimsenin vergi mükellefi olması durumunda, ölen mükellefin vergilerneyle ilgili ödevlerinin yerine getirilmesi ve devlete vergi olarak intikal edecek servetinin belirlenmesi konusunda vergi kanunları yönünden ölümün bir takım sonuçları olacaktır. İşte ölümün vergi hukuku açısından doğurduğu sonuçlar vergi kanunları bazmda ayrı ayrı ele alınarak gerekli açıklamalar aşağıda yapılmıştır.

  • Tam mükellefiyete tabi kurumların iştirak hisselerinin ve gayrimenkulletışından elde edilen kazançlara istisna uygulaması, 01.01. ı984 tarihinde yürürlüğe giren 2970 sayılı Kanunla, Kurumlar Vergisi Kanunu'na eklenen Geçici ıo. madde hükmü ile vergi sistemimize girmiştir. Söz konusu madde hükmü üzerinde; 04. ı2. ı 985 tarihinde 3239 sayılı ve 25.03. ı 987 tarihinde ise 3332 sayılı Kanunlarla çeşitli değişiklikler yapılmış olup, kanunun ilk defa yürürlüğe girdiği 01.01. ı 984 tarihinden, 1989 yılı sonuna kadar ki istisna uygulamalarında, yukarıda belirtilen kanunlarla getirilen düzenlemeler esas alınmıştır. K.V.K.'nun Geçici ıo ncu maddesi hükmü ı5 . ı2.ı990 tarih ve 3689 sayılı yasa ile de Geçici 18 nci madde olarak değiştirilmiş; ancak bu değişiklikle 3332 sayılı kanunla ı987, ı988 ve ı989 yılları için uygulanması öngörülen istisnanın ı990, ı991 ve ı992 yıllarında da uygulanacağı belirtilmiştir. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ı984-ı992 dönemlerine ilişkin istisna uygulaması K.V. Kanunu'nda düzenlenen Geçici Madde hükümlerine göre yapılmıştır. Tam mükellefiyete tabi kurumların iştirak hisselerinin veya gayrimenkullerinin satışından doğan kazançlara ait istisna uygulamasına ilişkin yasal düzenleme, 11.07.1992 tarihinde yayınlanan 3824 sayılı kanunla; Kurumlar Vergisi Kanunu'nda istisnaların yer aldığı 8 nci maddeye eklenen 18 nci bent ile yeniden düzenlenerek, söz konusu istisna uygulaması esas bakımından kanundaki olması gereken yerine alınmış ve uygulama süresi açısından da süreklilik kazandırılmıştır.

  • İcra İflas Kanunu'nun 43'üncü maddesine göre kural olarak taeirierin iflasa tabi olduğu belirtilmiştir. Kimlerin tacir olduğu veya tacirler hakkındaki hükümlere tabi bulunduğu Ticaret Kanunu'nda gösterilmiş olup, bunlar genel olarak, hakiki şahıslar, hükmi şahıslar ve donatma iştiraki ana başlıkları altında toplanmıştır. Bunların yanında İ.İ.K.'na göre istisnaen tacir sayılmayan, ticareti terk etmiş olan eski tacirler ile Bankalar Kanunu'na aykırı hareketleri ile bankanın iflasına sebep olan banka idarecilerinin de iflasa tabi oldukları belirtilmiştir. İflas, gerçek ve tüzel kişiler bakımından ta dr lik ve tüzel kişilik sıfatlarının sona erme nedenlerinden biridir. İflas istemi, borçlunun borçlarını vadesinde ödememesi, ikametgahının belli olmaması, borçlarından kurtulmak maksadıyla kaçması ve mallarını saklaması, ödemelerini tatil etmesi, borçlunun teklif ettiği konkordatonun tasdik olunmaması ve il ama bağlı alacağının i cra emri ile istenildiği halde ödenmemiş olmaa sı gibi sebeplerden dolayı alacaklılar tarafından istenebileceği gibi, iflasa tabi olan borçlu da iflas talebinde bulunabilmektedir.

  • T.T.K.'nun 146. maddesinde birleşme; birden fazla şirketin birleşerek yeni bir şirket kurması veya bir veya birden fazla şirketin mevcut diğer bir şirkete katılması şeklinde tanımlanmıştır . Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı üzere, şirketler, ya yeni bir şirket kurmak amacıyla ya da katılma yolu ile birleşirler. Yeni bir şirket kurmak amacıyla yapılan birleşmelerde iki veya daha çok şirket birleşerek yeni bir ortaklık meydana getirirler. Bu nedenle birleşmeyi kabullenen şirketlerin Tüzel Kişilikleri sona erer ve birleşen şirketlerin tüm hak ve borçları yeni kurulan ortaklığa geçer. Katılma yolu ile birleşmede ise, bir veya daha çok şirket, kurulu olan diğer. bir şirkete katılmak suretiyle birleşir. Bu tür birleşmenin özelliği, katılmayı kabul eden şirketlerin hukuksal varlıklarının sona ermesidir. Böylece katılan şirketin tüm aktif ve pasif değerleri katılınan şirketin mal varlığına eklenir. Diğer bir anlatımla, kendine katılınan şirket bakımından bu birleşme bir devir alma niteliğindedir. Ticaret şirketlerinin birleşmesinde, hem ortakların hem de şirketlerden alacaklı olan kişilerin hak ve çıkarlarının korunması amacıyla birleşmelerin belirli yöntemlerle yapılması öngörülmüştür. Bu yöntemler T.T.K.'nun 147, 148 ve 149. maddelerinde düzenlenmiş olup, bunlar genelde şekle ve usule yönelik hükümlerdir. Birleşmenin bir çeşidi olan "Devralma"ya ilişkin hükümler T.T.K.'nun "Tasfiyesiz İnfisah" başlığını taşıyan bölümünde 451-454. maddelerinde yer almıştır. 451. maddede bir anonim şirketin diğer bir anonim şirketi tüm aktif ve pasifiyle içine alması ve yine dağılan anonim şirket alacaklılarının haklarının korunmasına yönelik hükümlere yer verilmiştir.

  • Avrupa Topluluğu'na üye ülkelere Türkiye 'den yapılacak hazır giyim ve konfeksiyon ürünlerinin ihracını kategoriler itibariyle miktar yönünden sınırlayan ilk anlaşma; AT Komisyonu ile Türkiye Tekstil ve Konfeksiyon ihracatçılar Birliği temsilcileri arasında, 28.5.1986 tarihinde imzalanmıştır . Sözkonusu anlaşma gereğince her yıl AT Ülkelerine yapılacak tekstil ve konfeksiyon ürünlerine ilişkin ihracat kotalarının dağıtım sistemi esasları Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğü tarafından belirlenerek İhracatçılar Birliği ve diğer ilgililere duyurulur. İhracatçılar Birliği Müsteşarlık tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde her yıl belli donemierde daha önceden tespit edilen kısıtlamaya tabi konfeksiyon ve hazır giyim kategorilerine ait kotaları ihracatçılara dağıtmaktadır. Uygulamada iki çeşit Kota Dağıtım Sistemi vardır. Bunlar, "PAST PERFORMANS KOTA" dağıtım sistemi ve "SERBEST KOTA" dağıtım sistemidir.