Makro ekonomideki iyileşmeler hem tüketici kredilerinde hem de konut kredilerinde artış trendini devam ettireceğe benziyor. Düşen reel faizler ve yurtdışından sağlanan (sendikasyon ve seküritizasyon) uzun vadeli, düşük faizli krediler sistemin tetikleyicisi olarak görünmektedir. Konut kredilerinin bireysel kredilere, toplam kredilere ve GSYiH'ya oranı yukarıda da değindiğimiz gibi oldukça düşük seviyelerdedir. Bu oranlar Türk Bankacılık sektörüne zarar verecek nitelikte değildirler. Kullandırılan konut kredilerinin vadelerinin çok uzun olmaması, sağlanan kredilerle aktif ve pasif vade boşluğunun azaltılması bankalar için olumlu gelişmelerdir. Her bankanın bünyesinde bulunan Risk Yönetim servislerinin etkin çalışmaları riskierin yakından takip edilmesi ve gerekli önlemlerin alınmasını sağlamaktadır. Ayrıca bankalar kanununda da olduğu gibi SermayeYeterlilik Rasyosu, Döviz Pozisyonu gibi risk faktörlerine çok önemli sınırlamalar getirilmesi sektörü daha işler hale getirmektedir. Konut kredilerindeki artış ile beraber DASK (Zorunlu Deprem Sigortası) sayısı da artmakta depreme karşı risk de minimum seviyeye indirilmektedir. Bu bağlamda makro ekonomide sağlanan olumlu gelişmelere paralelolarak Türk Bankacılık Sisteminde yaşanan kredi genişlemesi ileriki zamanlarda ekonomik büyümede önemli bir rol üstlenecektir.
1974 yılında BIS (Bank For International Settlement) bünyesinde Bankacılık Denetleme Komitesi kurulmuştur. 1974 yılında yaşanan petrol krizi ve uluslararası bir bankanın iflas etmesi ile birlikte uluslararası bankalar ve finansal kurumların sermaye yeterlilikleri konusundaki endişeleri ciddi seviyelere yükselmiştir. Bankacılık Denetleme Komitesi 1975 yılında Basel komitesi mevcut endişeleri n giderilmesine yönelik bildiri yayınlayarak, Basel Bankacılık Denetleme Komitesinin tavsiye organı işlevini kazanmasını sağlamıştır (AIpar& Ongun,2000:18). Basel Bankacılık Denetleme Komitesi G-1 O ülkelerinin Merkez Bankası başkanları ile bankacılık düzenleme ve denetleme otoritelerinin yetkililerinin katılımı ile oluşturulmuştur. Bu yapısı itibariyle Avrupa Birliği üyeliği için de aranılan kıstaslardan biri Basel Bankacılık Denetleme Komitesinin belirtmiş olduklarını yerine getirmek olmuştur . Komite 1988 y ılında BASEL l'i yayınlamıştir . Kredi riskine ilişkin asgari sermaye yükümlülüğü önerilmiş ('lup riskin yapısından çok teminatın niteliği hususlarında çıkarımlarda bulunulmuştur . 1996 yılında piyasa riski de sermaye ayrılm a sı gereken bir risk unsuru olarak komitenin gündemine girmiştir. (Aipar&Ongun, 2000:33) içsel sistemlerin çalışmaması veya yetersiz içsel süreçler, insan kaynağı , bilgi işlem teknolojileri ve dışsal etkenler nedeniyle ortaya çıkan risk; operasyonel risk olarak değerlendirilmektedir. Uluslararası bankacılığın teknoloji devrimi ile hızlı ve sürekli gelişimi , insan kaynağının gelişim ve değişimi ve içsel sistemlerin yapılandırılması zaman içerisinde operasyonel riske karşılık olarak da asgari bir sermaye ayrılması gündeme geldiğinden Basel Komitesi ilgili çalışmalarına 1999 yılında başlamıştır. Kredi, piyasa ve operasyonel riskin ölçülmesi ve asgari sermaye ayrılmasına ilişkin öneri ve çıkarımlarda bulunan BASEL ll 2004 yılında yayınlanmış, 2007 yılı başında gelişmiş ülkelerdeki finans sektörü için yürürlüğe konulması kararlaştırılmış ve reel kesim için ise 2008 tarihi hedeflenmiştir (http ://www .mess.org.tr, 20.12 .2006). Bu çalışmada Basel ll ve Kabilere etkileri üzerinde durulmuştur.
Bilindiği üzere kurum kazançlarının tespiti ve vergi lendiri lmes ine ilişkin usul ve esaslar 10.06.1949 tarih ve 7229 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nda hüküm altına a lın mıştı. Bununla birlikte, aşağıda genel gerekçesi yer alan 5520 sayılı kanun ile 5422 sayıl ı KVK 01.01.2006 tarihinden itibaren yürürlü kten kaldırılarak kurum kazançlarının tespitine ve vergilendirilmesine usul ve esaslar yeniden düzenlenmiştir. Buna göre; 2005 ve daha önceki dönemlere ait kurum kazançlarının vergilendirilmesinde 5422 sayılı eski Kurumlar Vergisi hükümleri geçerli olacakken, 2006 ve daha sonraki dönemlere ait kurum kazançlarının vergi lendirilmesinde 5520 sayılı KVK hükümleri geçerli olacaktır. 5422 sayılı eski KVK ile 5520 sayılı yeni KVK arasında kurum kazançlarının vergilendirilmesine ilişkin olarak genelde ortak yönler bulunmakla birlikte, bir kısım farklı düzenlemeler de bulunmaktadır. Özellikle yeni KVK ile örtülü sermaye müessesine ilişkin olarak köklü değişiklikler yapılmış, diğer taraftan, örtülü kazanç dağıtımı yerini transfer fiyatlaması yo lu ile örtülü kazanç dağıtımı müessesine bırakmış olup kontrol altındaki kurum kazançlarının da yurt içinde elde edilen kurum kazançlarına dahil edilmek sureti ile vergilendirileceği hüküm altına alınmıştır. Bu değişiklikler yapılmadan önce ciddi bir şeki l de tartışılan çok önemli iki mesele vardı. Öncelikle, Kurumlar Vergisi'ndeki oran indirimi gerçektende hedeflendiği gibi doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını ciddi şekilde etkiieyecek midir? Türkiye'nin doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekme konusunda kendi potansiyelinin çok altında kaldığı yapılan çalışmalar sonucunda açık bir şekilde ortaya konmuştur. Ancak bu sorunun temelinde, vergi yükünün ağ ı rlığından çok ülkemizde siyasi ve ekonomik istikrarın o l maması yatmaktadır . Ayrıca gerçekleştirilmiş olan oran indiriminin kamu gelirlerine olan etkisini de ortaya koymak gerekir. Aşağıdaki açıklamalarımız Kurumlar Vergisinde yapılan son değişikliklerin ekonomik etkileri üzerinde olacakt ı r.