VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Müfettişi

Metin EREN





  • Teknolojik gelişmenin kalkınma ve büyümeyi destekleyici rolü çok büyüktür. Dolayısıyla günümüzde, ülkeler teknolojiyi geliştirmeye yönelik politikalar ortaya koyarak ekonomik refahlarını arttırma yönünde hedefler belirlemektedirler. Bu nedenle gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkeler, ülke teknolojilerinin gelişmesini hızlandırmak, ülkenin ve toplumun kaynaklarını rantabl kullanarak ürün ve hizmete dönüştürebilmek için teknoparkların kurulmasına büyük bir önem vermişlerdir. Teknopark- ların kuruluşlarının gerçekleşmesi için de devlet olarak yasal teşvik düzenlemeler yapmayı da ihmal etmemişlerdir. Ülkemizde, teknoparkların ortaya çıkışı gelişmiş batı ülkelerinden çok sonraları gerçekleşmiş olup, ilk yasal düzenleme 1990 yılındaki KOSGEB'in kurulması hakkındaki yasada bahsedilen "Teknoparkların kurulmasını sağlamak" görevi nedeniyledir. Daha sonra, bu yasal düzenlemenin yetersizliği sonucu ilk ciddi yasal düzenleme 2001 yılında kabul edilen 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun kabul edilmesi ile olmuştur. Nihayetinde ise, 6170 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 4691 Sayılı Kanunda yapılan değişiklikler sonucunda bugünkü şeklini almıştır.

  • Devlet, faaliyetlerinin yürütülmesi için gerekli finansman kaynağını çeşitli gelir kaynaklarından elde etmektedir. Hiç kuşkusuz kamu finansmanını sağlayan en önemli gelir unsurunu da vergiler oluşturmaktadır. Vergi kanunlarımıza göre vergi mükellefleri ise, gerçek kişi ile tüzel kişilerden oluşmaktadır. Gelir vergisinin konusu ise, gerçek kişilerin bir takvim yılı içerisinde elde etmiş olduğu kazanç ve iratlar oluşturmaktadır. Gelir tanımının içinde "ücret gelirleri" de yer almaktadır. Ücret gelirlerinin vergilendirilmesi iki farklı yönteme göre yapılmaktadır. Bu yöntemlerden birincisi ve temel olanı, ücret gelirlerinin "gerçek ücretler" yönünden vergilendirilmesi iken, diğer usul ise "diğer ücretler" olarak vergiye tabi tutulmasıdır. Gelir Vergisi Kanunu'nun 2. maddesindeki gelir unsurları incelendiğinde, her bir gelir unsurunun farklı oranlarda emek ve sermaye ile ilişki içerinde olduğu görülmektedir. Ücret gelirleri de bu açıdan değerlendirmeye tabi tutulduğunda, bir işyerine ve bir işverene bağlı olması açısından tamamıyla emek unsurunun bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

  • Ticari kazanç, gerçek ve basit usulde olmak üzere iki şekilde tespit edilmektedir. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 38'inci maddesinde, bilanço esasına göre ticari kazancın, çıkarılan mali bilançolar üzerinden hesaplanacağı ve teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki olumlu farkın ticari kazanç olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce, işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı hükmüne yer verilmiştir. Ticari kazanç, Tek Düzen Hesap Planına göre çıkarılan ticari bilançolar üzerinden hesaplanırken, bilançoların karşılaştırılması yoluyla bulunacak kâr ya da zarardan mali kâr veya zarara ulaşabilmek için, dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birisi de 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ve 41'inci maddelerinde yer alan indirilecek giderler ve kanunen kabul edilmeyen giderler hükümlerine uyulmasının gerekliliğidir.

  • Ülkemizde inşaat işleri, özel inşaat ve inşaat taahhüt ve onarım işleri olmak üzere vergisel yönden iki şekilde düzenlenmiştir. Bu ayrım nedeniyle özel inşaat işleri, bir üretim işletmesi olarak değerlendirilirken, taahhüt ve onarım işleri de bir hizmet işletmesi şeklinde kabul görmüştür. Nihayetinde inşaat sektöründe oluşan bu ayrım, beraberinde özel inşaat ve taahhüt işlerinin muhasebe sistemindeki kayıtlarında da farklı uygulamalara neden olmuştur. Çünkü, bir takvim yılını aşan inşaat ve onarım işleri dönemsellik kavramının istisnai bir uygulaması olarak özel bir vergilendirme rejimine tabi tutulmuştur. Yıllara sari inşaat ve onarma işlerinde kazancın tespiti Gelir Vergisi Kanunu'ndaki diğer gelir unsurları gibi her yıl yapılmamaktadır. Zira, GVK'nın 42'nci madde hükmüne göre, taahhüt işlerinde işin bittiği dönemde kazanç hesaplanmakta ve sonuç hesaplarına aktarılmaktadır. Yıllara sari inşaat ve onarım işlerinin bir takvim yılını aşması ve vergilendirmenin işin bittiği dönemde yapılması nedeniyle vergi tahsilatındaki gecikmeyi telafi etmek için de, işin bittiği yıl yapılacak vergilemeye mahsuben hakedişler üzerinden vergi kesintisi yapılması öngörülmüştür. Tek düzen hesap düzenine göre yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerinin giderleri "17-Yıllara Yaygın İnşaat ve Onarım Maliyetleri" ve hakediş ödemeleri ise "35-Yıllara Yaygın İnşaat ve Onarım Hakedişleri" hesaplarında izlenmektedir.

  • Uluslararası yük ve yolcu taşımacılığı, Türk veya yabancı bayraklı gemiler tarafından yapılmakta iken 01.07.1926 tarihinde kabul edilen Kabotaj Kanunundan dolayı ülke karasularımızda yük ve yolcu taşıma işi sadece Türk bayraklı gemiler tarafından yapılmaktadır. Bakanlar Kurulu tarafından 01.07.2003 tarihinde alınan 2003/5868 sayılı kararı gereğince de Türk Uluslararası Gemi Sicili'ne ve Milli Gemi Sicili'ne kayıtlı, kabotaj hattı içerisinde münhasıran yük ve yolcu taşıyan gemilere, ticari yatlara, hizmet ve balıkçı gemilerine ise miktarı her geminin niteliklerine göre farklılık arz ettiğinden buna göre yapılacak tespitler neticesinde, bu gemilerin jurnallerine işletilmek koşulu ile SIFIR oranlı Özel Tüketim Vergisinden istisna edilmiş akaryakıt alım hakkı tanınmıştır. (Bu uygulamaya 01.01.2004 tarihinden itibaren geçilmiştir.) Bu uygulamanın amacı, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde faaliyet gösteren ve ekonomik açıdan Katma Değer sağlayan bazı sektörlere ÖTV'siz yakıt alımı sağlanarak vergisel yönden avantaj temin etmektir. ÖTV'siz yakıt alım avantajına sahip olan gemilerden bazıları şunlardır: Yük ve yolcu gemileri (a- Tankerler, b- Dökme-Kuru Yük Gemileri, c- Feribot/Ro-ro d- Yolcu Gemileri) Hizmet Gemileri, Römorkörler, Kılavuz Tekneleri ve Acente Botları, Şehir Hatları Yolcu ve Yolcu Motorları, Tarifeli Yolcu Taşımacılığı Yapan Ticari Yatlar ve Gezinti Gemileri'dir. Biz de bu çalışmamızda, ÖTV'siz yakıt alım defterinin kimler tarafından kullanılması gerektiği, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'na göre kullanılması ve ibrazı gereken defterler arasında sayılıp sayılmadığı ve son olarak ÖTV'siz yakıt alım defterinin zayi olması halinde ibraz edilememe durumuyla karşılaşan mükelleflere uygulanacak yaptırımlar açıklanmaya çalışılacaktır.

  • Küreselleşmenin ve teknolojik ilerlemelerin günümüzde meydana getirdiği yapı, işletmelerin daha yoğun ve dinamik bir ortamda çalışma yapmasını beraberinde getirmiştir. Oluşan bu yapıda inovasyon (yenilik), ülkelerin birbiri ile ekonomik ve teknolojik açıdan rekabet edebilmesi, diğer ülkelere nazaran üstünlüğünü ele geçirebilmesi için vazgeçilmez bir temel kaynak haline gelmiştir. Daha sonraları dünya ülkeleri, inovasyonu (yeniliği) teşvik etmek ve diğer ülkelerle uluslar arası platformda daha çok rekabet edebilmek için bir model arayışına girmişlerdir. Bu arayış sonucunda, dünyada ilk örneği ABD'de kurulan Teknopark Modeli oluşturma fikri doğmuştur. ABD'deki Standford üniversitesi ile sanayinin işbirliği sayesinde oluşan ve bugün tüm dünyada ilk teknopark uygulaması olarak bilinen Silikon Vadisi (Silicon Valley), diğer ülkelerdeki teknopark uygulamalarına ilham kaynağı olmuştur. Teknoparkların gelişimi, ilk olarak Amerika'da 1950'li yılların başında başlandığı halde, Batı Avrupa'da 1970'li yıllarda başlamış, Uzak Doğu ülkelerinde ise başlaması ancak 1980'li yıllarda mümkün olabilmiştir. Son otuz yıllık zaman diliminde ise teknoparklar konusu tüm dünyada zirve yapmıştır. Ülkemizde ise, "Üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörlerinin işbirliği sağlanarak, ülke sanayinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata yönelik bir yapıya kavuşturulması maksadıyla" kurulan teknoparkların yasal zemini 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile 06.07.2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Daha sonra bu kanunda, 12.03.2011 tarihinde yayınlanan 6170 sayılı Kanun ile bazı maddelerinde çok önemli değişiklikler yapılmıştır. Tüm bu açıklamalar ışığında, üniversite-sanayi işbirliği sayesinde teknolojiyi geliştirme odaklı hareket ederek bilimsel çalışmalar yapan şirketlerin aynı mekanda buluşmasını sağlayarak ülke ekonomisine katma değer yaratan şirketlere ortam hazırlayan teknoparklara sağlanan vergisel teşviklere yer verilecektir. Daha sonra ise, ülkemizin bilim ve teknolojide daha hızlı gelişebilmesi için gerekli olan teknoparkların karşılaştıkları mevcut sorunlarına ve bu sorunlara karşılık alınması gereken önlemlere değinmeye çalışacağız.

  • Bu çalışmamızda, özellikle son 20 yıldır önemi daha çok artan ve tüm dünya ülkeleri ile birlikte ekonomik sistemlerin üzerinde dikkatle durduğu gelir dağılımının ne demek olduğunu ve gelir dağılımında eşitliğin sağlanamadığı hallerdeki durumun vergi gelirlerini nasıl etkilediği üzerinde durulmaya çalışılacaktır. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından bir yandan bazı iktisadi kavramlar, gelir dağılımını belirleyen faktörler, gelir dağılımının saptanmasında kullanılan metodlar, gelir dağılımının önemi belirtilmeye çalışılmakta, diğer yandan da adil gelir dağılımı için uygulanacak maliye politikası, muhtelif vergilerin gelir dağılımı üzerinde etkilerine değinilerek, gelir dağılımının ülkemizdeki boyutu ile gelir dağılımı bozukluğunun ortadan kaldırılmasına yönelik alınacak önlemler hakkındaki konular incelenmiştir. Son bölümde ise konu hakkındaki genel bir değerlendirmeye yer verilmiştir.