VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Sayıştay Uzman Denetçisi

Atilla iNAN





  • Vergilendirmede dönemsellik ilkesi vergi sistemimizin temel özelliklerinden birini oluşturur. Dönem olarak yıl ya da takvim yılı esas alınır. Bu durum, hem gelir vergisi hem kurumlar vergisi açısından aynıdır. GVK.nunun 1 inci maddesinde yıllık olma ilkesi "gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır" şeklinde ifade edilmiştir. Aynı şekilde Kurumlar Vergisi Kanunun 13 üncü maddesine göre; kurumlar vergisi bir hesap dönemi içinde elde edilen safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Bu ilke VUK.nunun 174 üncü maddesinde de yinelanmiş olup vergi döneminin normal koşullarda takvim yılı olduğu gösterilmiştir. Ancak yıllara sari inşaat ve onarım işlerinde bu ilkeye istisna getirilmiş bulunmaktadır. Bir başka deyişle birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarım işle rinde takvim yılı yerine işin bitimi esas alınmıştır. buna göre söz konusu inşaat ve onarım işlerine ait gelirler ve giderler diğer işlerden ayrı bir hesapta izlenecek, ortak genel giderler GVK.nunda yeralan ilkelere göre dağıtılacak, kar veya zarar işin bittiği yıl kesin olarak tesbit edilecektir. Dolayısıyla i şin bittiği yılın geliri olarak o yıla ait beyannar.ıede gösterilecektir. Bu arada, GVK.nun 94 üncü maddesi değinilen işlerde gelir vergisi tevkifatı yapılmasını öngörmüştür. Yazımııda söz konusu yapı m ve onarım işleri ile vergi tevkifatları yapılması ilke ve yöntemleri incelenmeye çalışılacaktır.

  • Bu yazıda söz konusu yasanın Geçici 1 inci maddesininA bendinin 9 uncu fıkrasında düzenlenen tapu harç mükellefiyeti doğuran işlemlerden alınan Eğitime Katkı Payı üzerinde durulacaktır. Söz konusu maddedeki "492 Sayılı Harçlar kanununa ekli 4 sayılı tarifenin 1 numaralı bölümünde belirtilen tapu işlemlerinden harç mükellefiyeti doğuran (492 sayılı Harçlar Kanunu ile diğer kanunlarda yer alan istisna ve muafiyetler dikkate alınmaksızı n) her bir işlemin tarafları ıçın ayrı ayrı 5.000.000 lira" hükmü bu alandaki uygulamanın yasal dayanağını oluşturmaktadır.

  • Bir taraftan gelir denetimi alanındaki büyük bir ihtiyaç diğer taraftan Sayıştay'ın elinde bulunan güçlü bir potansiyelin kullanılabilmesi olanağı ister istemez Sayıştay'ın gelir denetimi alanına eğilmesini gerektirmiştir. Sayıştay'ın gelir denetimi alanında geliştirrneğe çalıştığı yöntemler henüz evrimini tamamlamamış olmakla birlikte bu konuda epeyce yol alınmış bulunmaktadır. Sayıştayda kural olarak Sayman ve tahakkuk memurlarının sorumlu tutulması gelir denetimi alanında başlı başına bir kısıtlama yaratmaktadır. Bu dar kapı bir ölçüde Muhasebe-i Umumiye Kanunu'nda yapılan değişikliklerle aşılmış olmasına rağmen etkisini sürdürmektedir. Bu yazımııda KDV iadelerinde Maliye Bakanlığı denetim elemanlarının Sayıştay'da sorumlu tutulması ile Yeminli Mali Müşavirlerin sorumluluğu karşılaştırılarak bazı konulara ışık tutulmağa çalışılacaktır. Değinilen karşılaştırmalarda Sayıştay kararları esas alınıp bazı sorunlara işaret edilip birlikte çözüm aranmağa çalışılacaktır.