Yazımızda; vergi kanunlarında açıkça hüküm bulunmadığı halde, genel kanunlar çerçevesinde değerlendirilen ihtirazi kayıtla beyan ve mükellefler açısından doğurduğu sonuçlar irdelenmeye çalışılacaktır.
Vergi sistemimizde 4369 sayılı kanunla köklü değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerden birisi de kayıtdışı ile mücadele, belge düzeninin sağlamlaştırılması ve gerçek gelirin vergilendirilmesini amaçlayan 'Basit Usulde Vergilendirme' esasına geçilmesidir. Esas itibariyle gerçek usulde vergilendirme rejimi olan basit usul, 29.07.1998 gün ve 23417 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4369 sayılı kanunun 31 maddesi ile götürü usulün yerini almıştır. Götürü usulde vergilendirmede, basit usulden farklı olarak ödenmesi gereken vergi miktarı Bakanlar Kurulu kararıyla, mükelleflerin yaptıkları faaliyete ve bulundukları bölge esas alınarak belirlenmekteydi.
Ülkemizde modern vergi reformuna geçişin ilk örnekleri, 1950 yılında yürürlüğe giren Kurumlar Vergisi, Gelir Vergisi ve Vergi Usul Kanunu ile başlar. Beyan esasının geçerli olduğu bu vergilerde mükelleflerce beyan edilen vergi matrahının doğruluğunun araştırılması ve saptanması geniş ölçüde vergi idaresinin inceleme gücüne bağlıdır. İnceleme bir iş ya da uğraşın, özel veya genel kanunlara uygunluğunun sağlanması amacıyla, iş ya da uğraşın her aşamasında, hatta bitiminden sonra bile yapılabilen gözden geçirme olayı olarak tanımlanabilir. Vergi incelemesi ise, vergilerin doğru olarak hesaplanmasını, ödetilmesini sağlatmaya yönelik bir araştırma ve bu araştırma sonucunda mükelleflerin kanunlara uygun davranıp davranmadıklarının belirlenmesi faaliyetidir. Bu çalışmamızda da vergi incelemesini ve incelemeye yetkili olanların Vergi Usul Kanunu'nda sayılan yetki ve sorumluluklarının sınırlarını irdelemeye çalışacağız.
Günümüz şartlarında gerek ticari hayattaki ilişkilerde gerekse olağan hukuki işlemlerde bulunmak isteyen kimselerin her zaman için bu işlemleri bizzat yapmaları mümkün değildir. Şirketler, dernekler, vakıflar gibi tüzel kişilerin nam ve hesabına işlem yapmak, ancak onları temsil eden gerçek kişiler vasıtasıyla mümkündür. Sayılan bu hukuki, ekonomik maddi zorunluluklar ve gereksinimler neticesinde temsil ilişkisinin önemi daha da artmıştır. Bu çalışmamızda Vergi Usul Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'ndaki temsil ve temsilci kavramlarını açıklamaya çalışacağız.