VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Müfettişi, Hazine ve Maliye Bakanlığı

Serkan TOLGA





  • Kuruluşlarının şekle tabi olmaması ve tescil zorunluluğunun bulunmaması, adi ortaklıkları yaygın bir ortaklık türü olarak karşımıza çıkarmaktadır. Tüzel kişiliğe haiz olmayan adi ortaklıkların vergilendirilmesinde özellikli durumlar bulunmaktadır. Çalışmamızın konusunu adi ortaklıkların vergilendirilmesi ve bu konuda özellik arz eden hususlar oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Adi Ortaklıkların Vergilendirilmesi, Adi Ortaklıkların Vergilendirilmesinde Özellikli Konular. Jel Sınıflandırma Kodları: H20, K34.

  • Son yıllarda dünyada genç işsizlik oranları hızla yükselmekte ve önemli bir sorun haline gelmektedir. Japonya, Kore ve Çin gibi bazı ülkeler, işgücü piyasası eğitim programları, girişimcilik eğitimleri ve vergisel teşvikleri kullanarak bu sorunu çözmeyi amaçlamaktadır. Türkiye’de de durum farklı değildir. Yüzde 25,9 seviyesine ulaşan genç işsizlikle mücadele adına, Ülkemizde birçok eğitim programı ve teşvik uygulaması devreye sokulmuştur. Bu uygulamalar arasında genç girişimcilere sağlanan kazanç istisnası ve prim teşviki önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmamızda bu iki husus üzerinde durulacaktır.

  • 1950’li yıllarda yaşanan sanayileşme ile birlikte İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi kentler yoğun göç alarak kontrolsüz bir büyüme süreci içine girmişlerdir. Bu büyümeye karşılık verecek planlı alan bulunmaması ve konut sayısının yetersiz olması gecekondulaşmaya sebep olmuştur. Bu durum zamanla şehirlerimizde rahatsızlık yaratmaya başlamış ve yetkililerce arayış içine girilmiştir. Bu noktada 1984 yılında gerçekleştirilen bazı yasal değişiklikler, gecekondu dönüşüm sürecine yönelik atılmış ilk adım olma özelliği taşımaktadır. 1984 yılından sonra bu alanda birçok yasal değişiklik yapılmasına karşın dönüşüm süreci, 2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile seferberlik boyutuna ulaşmıştır. Günlük hayatta ‘kentsel dönüşüm’ olarak isimlendirdiğimiz bu dönüşüm sürecinde, bugüne kadar 460.9553 bina yıkılmıştır. Milyonlarca vatandaşımızın hayatını doğrudan etkileyen bu sürecin vergisel boyutu yazımızın konusunu oluşturmaktadır.

  • Ülkemizde stopaj veya tevkifat olarak da adlandırılan vergi kesintisi, gelir ya da kurumlar vergisine tabi olan bir kazanç üzerinden işverenler veya vergi tevkifatı yapmaya sorumlu olan kişiler tarafından, ödeme esnasında, kanunlarda belirtilen oranlara göre kesinti yapılması ve kesinti tutarının vergi dairesine işi yapan adına peşin olarak yatırılması” şeklinde tanımlanabilir. Vergi kesintisi uygulamasında bazı konularda yargı ve idare arasında ciddi ihtilaflar vardır. Bu alanda en büyük ihtilaf, dar mükelleflerle döviz cinsinden yapılan vergi kesintisine tabi işlemlerde kendini göstermektedir. İhtilafın kaynağı ise hesaben ve nakden ödeme arasında ortaya çıkan kur farklarıdır. Yani işlemin gerçekleştiği tarihle ödemenin yapıldığı tarih arasındaki kur değişiklikleri sorunun kaynağını teşkil etmektedir. Peki bu gibi durumlarda mükellef ve sorumlular döviz kurlarında yaşanan değişiklikler karşısında nasıl hareket edeceklerdir?

  • Kaynağı belli olmayan harcamaları ve tasarrufları vergilendirmeye imkân veren vergi inceleme yöntemleri, dünyada endirekt inceleme yöntemleri olarak adlandırılmaktadır. Ülkemizde de geçmiş dönemlerde harcama ve tasarrufların kaynağının araştırılması hususu gündeme gelmiş, bu amacı taşıyan ve kamuoyunda nerden buldun yasası olarak bilinen 4369 sayılı Kanunla getirilen yasal düzenlemeler, uygulama imkânı bulamadan yürürlükten kaldırılmıştır. Peki Ülkemizde endirekt inceleme yöntemlerinin uygulanması mümkün müdür?

  • Bilindiği üzere işverenler çalışanları ile düzenledikleri iş sözleşmelerini çeşitli sebeplerle tek taraflı feshedebilmekte yani çalışanlarını işten çıkarabilmektedirler. Bu gibi durumlarda çalışanlar işverenlerden alacaklı duruma gelirler. Bu kapsamda kıdem ve ihbar tazminatları, ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar, iş kaybı tazminatları, iş sonu tazminatları ve iş güvencesi tazminatları işten çıkarılan kimselerin alacağı haklardan sadece bazılarıdır. Bu çalışmada işverenler tarafından gerçekleştirilen bu gibi ödemelerin çalışanlar ve işverenler yönünden vergisel boyutu irdelenecektir.

  • 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1?inci maddesi gerçek kişilerin gelirlerinin gelir vergisine tabi olduğunu belirtmektedir. Madde hükmünün devamı geliri bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olarak tanımlamaktadır. 2?nci madde ise gelirin unsurlarını saymakta ve ücretleri gelirin unsuru olarak hüküm altına almaktadır. Mezkur Kanun?un 94?üncü maddesinin 1?inci bendi hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61?inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104?üncü maddelere göre tevkifat yapılacağını hüküm altına almıştır. Maddede parantez hüküm içinde yer alan istisnalardan biride Gelir Vergisi Kanunu?nun 23?üncü maddesinin 9?uncu bendinde yer alan çalışanlara sağlanan konut istisnasıdır. Bu çalışmamızda işletmelerin tahsis ettikleri konutları vergisel açıdan detaylı inceleyeceğiz.

  • Kamu hizmetlerini karşılamak amacıyla, kişilerden ve kuruluşlardan kanun yoluyla toplanan para olan vergi, en önemli kamu finansman aracıdır. Ancak dünya tarihi irdelendiğinde verginin bu öneminden öte fonksiyonları olduğu görülecektir. Bu fonksiyonlar siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri alanda kendini göstermektedir. Verginin bu fonksiyonları, tüm devletleri mükemmel vergi sistemi arayışına itmektedir. Dünyada mükemmel vergi sistemi diyebileceğimiz bir sistem henüz kurulmamıştır. Hemen hemen her devlet, vergisel alanda çeşitli sorunlar yaşamakta ve optimal vergilendirmeyi amaçlamaktadır. Bu durumun doğal sonucu ise vergisel reformlardır. Reformların başarılı bir şekilde gerçekleşmesi ise mevcut vergi sisteminde görülen sorunların doğru tespit edilmesine bağlıdır. Bu kapsamda, çalışmamızın konusunu Türk vergi sisteminde görülen sorunlar ve çözüme yönelik öneriler oluşturmaktadır.

  • Bilindiği üzere transfer fiyatlandırması uygulamasının amacı, ilişkili kişilerle mal veya hizmet alım ya da satımında bulunan gerçek kişi ve kurumların gelirlerinin tam ve doğru olarak beyan edilmesini sağlamak ve transfer fiyatlandırması yoluyla vergi matrahının aşındırılmasına engel olmaktır. Ancak tam mükellef kurumlar ile yabancı kurumların Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcilerinin aralarında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemler nedeniyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığının kabulü Hazine zararının doğması şartına bağlıdır. Kurumlar Vergisi Kanununa göre hazine zararı, emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat ve bedeller nedeniyle kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken her türlü vergi toplamının eksik veya geç tahakkuk ettirilmesidir. Bu noktada, her türlü vergi toplamı kavramından ne anlaşılması gerektiği tartışma konusudur. Çalışmamızda bu kavram üzerinde durulacaktır.

  • İnternetin bankasız ve devletsiz para birimi olan kripto paralar tüm dünyada her geçen gün yatırımcı sayısını ve değerini artırıyor. Kripto paraların değeri artmaya devam edecek mi, yoksa hayal kırıklığına uğramış yeni bir kitle mi yaratacak bilinmiyor. Dünya genelinde uzmanlar ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim, 18.yüzyılda yaşanan dünyanın en büyük spekülatif hareketi “Mississippi Balonu”nu hatırlatırken, azımsanmayacak bir kesimde, ihtiyat güdüsünün cazip fırsatlar yakalamayı engellemeyecek düzeyde tutulmasından yana.