VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Kontrol Memuru

Hasan Tahsin SEVGEN





  • Bilindiği üzere, Gelir Vergisi Kanunumuzun en etkin vergi güvenlik müesseselerinden olan Servet Beyanı esası 1984 yılında yapılan düzenleme ile mevzuattan kaldırılmıştır. Esas itibariyle Gelir Vergisi mükelleflerinin beyan dışı kalan vergiye tabi gelirlerini kavramayı ve bunları vergilendirmeyi hedef tutan bu müessese geçmişte, kendinden beklenen fonksiyonu amacına uygun olarak yerine getirmiş ve geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Vergi kayıp ve kaçağının her geçen gün arttı~ı ülkemizde, servet beyanı esasının çok önemli bir yeri olduğu; bu müesseseyi değil kaldırmak, sistemi geliştirerek daha etkin hale getirecek düzenIemelerin yapılması gerektiği inanandayız. Bilgisayar çağı diye bahsetleblleceğimız gonumuztle, bazı kamu kurum ve kuruluşlarında otomasyana geçilerek Bilgi İşlem Merkezleri oluşturulması nedeniyle günümüzde mükelleflerin servet unsurları daha kolay ve sağlıklı olarak takip edilebilecek ve neticede vergi kaçakçılığıyla daha etkin bir mücadele yapılabilecektir.

  • Hukuk literatüründe kazandırıcı ve düşürücü olarak yerini alan zaman aşımı, vergi hukuku açısından süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkması olarak tanımlanmıştır. Usul Kanunlarımızda tarh-tahakkuk ve tahsil zamanaşımı olarak nitelendirilen bu hükümlere göre Devletin; vergiyi belli bir zaman dilimi içinde tarh ederek mükellefe tebliğ etmesi, tahsili mümkün hale gelmiş olan alacağını da belli sürede alması gerekmektedir. Aksi halde devletin, vergiyi talep ve dava hakkı düşmektedir. Zamanaşıını toplum menfaati fikrine dayanır. Uzunca bir zaman geçmesiyle unutulmuş olan bir verginin salınması veya bir cezanın kesilmesinde toplumun menfaati yoktur. Bu nedenlerle belli bir süre geçtikten sonra Devletin hükümranlık hakkına dayanan bu tasarruflarının kaldırılma: gerekir, İşte bu noktada vergi hukukunda zamanaşıını kavramı ortaya çıkmaktadır

  • Gelişen Dünyamızdaki teknolojik olaylara paralel olarak ticari hayatımızdaki literatüre de bazı yeni kavramlar eklenmekte, yeni koşullarla iş akitleri yapılmakta olup bu koşullar beraberinde bazı sorunları da ortaya çıkarmaktadır . Kira gelirlerinin yüksek olduğu yörelerde son günlerde kira karşılığı taahhüt işlerinin arttığı ve yoğunlaşma eğilimi gösterdiği gözlenmektedir. Örneğin; kiraların çok yüksek olduğu turistik yörelerde eski binalar yıkılarak bunların yerine yeni işhanları yapılmaktadır. Burada bazı müteahhitler arsa sahiplerinden yaptıkları taahhüt işine karşılık ücret talep etmemekte, yapılan işhanından mülk olarak işyeri de almamakta ancak, yaptıkları işyerine karşılık arsa sahibinden yeni yapılan işyerindeki dükkanıarın belli bir süre ile kiralarını alabilmek hakkını istemektedirler. Bu durumda böyle bir taahhüt faaliyetinde bulunan ve beş yıllık kira karşılığı işhanı inşa eden bir müteahhidin ticari kazancı nasıl tesbit edilecektir? Zira, müteahhit açısından kira alma süresi beş yıl gibi uzun bir dönemi kapsadığında ve her yıl da kira gelirinin artan oranh olarak değiştiği gozonune alındığında böyle bir müteahhidin beyan edeceği ticari kazancın saptanması kanımızca özellik arzetmektedir. Çünkü vurguladığımız olayla ilgili olarak vergi kanunlarımızda açık bir hüküm bulunmamaktadır.

  • Günümüzde bir kısım tacirlerin kendilerini vergi ve ceza yasalarından korumak için kasıtlı olarak defter ve vesikalarını yokettikleri daha sonra da defter ve yesikalarını zayi ettiklerine dair yetkili mahkemeden karar istihsali yoluna gittikleri bilinen bir gerçektir. Kötü niyetli bu kişilerin Hazine ve diğer şahıslar aleyhine olan bu eylemlerine engel olunmasını hedef tutan öneri ve önlemler bu yazımızda inceleme konusu yapılmıştır. Bilindiği üzere T.T,K.'nun 68 nci maddesinde "Defter v~ belgeleri Yangın, Su baskını veya yer sarsıntısı gibi afetler sebebiyle ziyaa uğrayan bir tacir ziyaı öğrendiği tarihten itibaren on beş gün içinde tıcari işletmenin bulunduğu yerin selahiyetli Mahkemesinden kendisine bir vesika verilmesini isteyebilir. Mahkeme lüzumlu gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir. Böyle bir vesika almamış olan tacir defterlerini ibrazdan kaçınmış sayılır." denilmektedir. Nitekim Yargıtay Ticaret Dairesi de 21.12.1970 tarih ve Esas: 1970/20902 K/5297 sayılı kararında "Tacir niteliğini taşıyan davalı T.T.K.'nun 68/son fıkrası hükmüne göre zayi belgesi ibraz etmedikçe defterlerini ibrazdan kaçırmış sayılır" demek suretiyle anılan madde hükmünü pekiştirmektedir.