Gelir Vergisi Kanunu'nun 40. maddesi ticari kazançtan inditilecek giderleri belirtmiş olup, maddenin 3 numaralı bendinde ise "işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar"ın safi kazancın tespitinde indirilecek gider olarak kabul edilebileceği belirtilmiştir. Bu kanun hükmüne ek olarak İş Kanunu'nda belirtilen kıdem tazminatları, ihbar tazminatları, kasa tazminatı, makam (vb) tazminatlarda ticari kazancın tespitinde indirilecek giderler olarak kabul edilebilmektedirler. Gelir Vergisi Kanunu'nun 41. maddesinde ise gider kabul edilmeyen ödemeler belittiimiş olup, 5 numaralı bendinde "teşebbüs sahibinin suçlarından doğan tazminatların (Akitlere ceza şartı olarak derpiş edilen tazminatlar cezai mahiyette tazminat sayılmaz)" safi kazancın tespitinde indirilecek gider olarak kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Gelir Vergisi Kanunu'nun 40/3 ve 41/5. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda zarar, ziyan ve tazminatların safi kazanan tesbitinde gider olarak indirilebilmesi için aşağıdaki şartların bir arada olması gerekir. 1- Ödenen zarar, ziyan ve tazminatların işle ilgili olması 2 - Ödemenin teşebbüs sahibinin kişisel kusurundan doğmamış olması 3- Ödemenin mukavelenameye veya ilamaveya kanun hükmüne dayanması gerekir. Yukarıdaki şartları tek tek irdelemeye çalışalım.
Yeniden değerleme ilk defa 1963 yılında 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yapılan düzenlemeyle vergi mevzuatına girmiş fakat, işlerlik kazanmamıştır. Ancak 1983 yılında 2791 sayılı kanunla değiştirilen geçici ll. madde ile bir defaya mahsus olmak üzere sadece 1972-1982 yılları için uygulanmıştır. Daha sonra 12.12.1984 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 3094 sayılı Kanun ile Yeniden Değerleme Vergi Usul Kanunu'nun geçici ı ı. maddesinde düzenlenerek süreklilik kazanmıştır. Geçici 1 ı. madde 23.03.1987 tarih ve 3332sayılı Kanun ile değişticilerek Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 298. maddesi ile düzenlenmiş ve günümüze kadar uygulanmasına devam edilmiştir.
Bir Vergi Güvenlik müesssesi olarak. Türk vergi sıstemıne gıren Asgarı Gayrisafi Hasılat Esası 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'na 2772 sayılı kanunun 14. maddesiyle değişen şekliyle yeniden ihtas edilerek Gelir Vergisi Kanunu'nun lll. maddesinin ikinci ve üçüncü paragrafında yer almaktadır. Gelir Vergisi Kanunu'nun lll. maddesinin ikinci ve üçüncü paragrafı aşağıdaki gibidir. "Otel, motel, tatil köyü, pansiyon, bar, pavyon, dansing, gazino, lokanta, kahvehane, kırbahçesi, plaj, hamam, kuaför salonu, erkek berberi, güzellik salonları, tamirhaneler ve emsali hizmet işletmeleri sahiplerinin ve her nevi taşıma işiyle uğrasanların gösterdikleri gayrisafi hasılat, inceleme elemanlarınca yıl içinde yapılan tespitler esas alınarak hesaplanacak asgari gayrisafi hasılata göre düşük olduğu takdirde, beyan ol u nan gayrisafi hasılat yerine, bu suretle tespit edilecek asgari gayrisafi hasılat vergi tarhına esas tutulur. Şu kadar ki, bu suretle bulunacak safi kazanç mükelleflerce tevsik edilen mutad giderler toplamının % 20'sinden düşük olduğu takdirde, vergi tarhına esas alınacak miktar bu giderler toplamının % 20'sidir. Bu maddeye göre tarhiyat yapılabilmesi için tespit olunacak farkın yüz bin lirayı (1992'de 150.000) aşması ve tespit edilen bu farklılık nedeniyle mükelleften izahat talep edilmesine rağmen, mükellefin süresi içinde izahat vermemiş olması veya verdiği izahatın yeterli görülmemesi şarttır." Üçüncü paragraf aynı zamanda ortalama kar haddine tabi mükellefleri de kapsamaktadır. Ote yandan Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13. maddesinin üçüncü fıkrası, Gelir Vergisi Kanunu'nun ortalama kar haddi ve asgari gayrisafi hasılat esası hakkındaki hükümlerinin kurumlar vergisi mükellefieri içinde uygulanacağını belirtmiştir. Dolayısı ile G. V. Kanunu'nun 111.maddesinin 2. fıkrasında sayılı işlerle uğraşan kurumlar vergisi mükellefleri de asgari gayrisafi hasılat esasına tabi bulunmaktadırlar.