VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Denetmen Yardımcısı

Kemal AKMAZ





  • Bu kapsamda ölüm iş bırakma hükmünde olduğundan mirasçılar, ilk olarak ölüm olayını vergi dairesine bildirirler. Bununla birlikte Vergi Usul Kanunu'nun defter tutma, envanter çıkarma, kayıt nizarnı gibi görevlerin yanında murisin ölüm tarihinden önce tamamlanan, ancak sonuçları henüz alınmamış vergilendirme dönemi ile murisin ölüm tarihine kadar ki devreyi kapsayan "kıst" vergilendirme dönemine ait kar-zararın tespiti ve dönem gelirlerinin beyanı, beyan üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilecek vergilerin zamanında ödenmesi; murisin sağlığında tarh ve tahakkuk ettirilmiş ancak kısmen veya tamamen ödenmemiş vergi borçlarının ödenmesi, VUK'nun 148 ve müteakip maddelerinde düzenlenmiş bulunan "bildirme" görevlerinin zamanında yerine getirilmesi gibi görevleri yaparlar. Bu yükümlülüklerin mirası kabul eden mirasçılarcayerine getirilmesi esas olmakla birlikte, ticariişletmenin muris adına faaliyetini sürdürmesi ancak yasal mirasçıların belli olmaması durumunda terekenin idaresi için atanmış olan kayyım tarafından yerine getiri lmesi gerekir.' Bununla birlikte mirasçılardan her biri ölenin vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde, ancak sınırsız sorumlu olacaklardır. Diğer taraftan; ölüm, murisin tahakkuk etmiş ve/veya edecek vergi borçlarına tes ir etmez iken Vergi Usul Kanunu'nun 372'nci madde gereğince kesilmiş/kesilecek cezalarını düşürmektedir. Mirasçıların, ölenin vergilendirmeye ait ödevlerinden sorumlu tutulabilmeleri için mirası kabul etmiş olmaları ya da kabul yerine geçen, intikal eden gayrimenkulün kiraya verilmesi ya da kirasının tahsil edilmesi gibi bir tasarrufta bulunmaları, diğer bir ifadeyle de mirasçılar üç aylık süre içinde mirası reddetmemiş bulunmaları gerekmekted ir. Mirasın reddi, Medeni Kanun'un 605. maddesindeki nedenlerle hükmen veya 606. maddesinde belirtilen üç ay içerisinde mirasçıların talebi ile gerçekleşebilmektedir.

  • 4721 Sayılı Medeni Kanunda' "ölüm2 hali"nin herhangi bir tan ımı yap ılm am ı ş, ancak, Kanun'un 28'nci maddesinde "Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder." denilmek suretiyle şa hsiyetininsana sıkı sıkı bağlı olduğu, doğum ile başlay ıp ölümle son bulduğu aç ık bir şekilde ifade edilerek, insanın tam ve sağ doğmak koşuluyl a şahsiyet sahibi olabi l eceğ ini ve medeni haklardan yararlanab il eceği ni hükme bağlamıştır. Ölüm de doğum gi bi bir çok hukuki sonuçların doğmasına neden olmaktadır. Ölüm halinde, ölen in vergi borçları mirası reddetmemiş mirasçılara geçmektedir. Kanuni ve mansup mirasçılar tarafından mirasın reddedilmesi 3 halinde verg i alacağının terekeden a lınamayan kısmının terkini gerekir. Zira bu durumda a l acak lı durumdaki vergi idaresinin hukuksal olarak başvurabileceği kimse bulunmamaktadır. Di ğer taraftan ölenin fiilinden doğan verg i ceza l ar ı ölümle ka lkmaktadır. Bu cezalar ölenin mirasçılara intikal eden, mal, hak ve t icari va rlı ğ ınd an a lınam ad ı ğ ı gibi mirası reddetmemiş mirasçıların mal va rlıkl a rından da alınmaz. Bu makalemizde ölüm o l ay ının vergi alacağına ve cezas ın a etkisi irdelenmiştir.

  • Bilindiği üzere; ihracatın teşviki amacıyla 3297 sayılı kanunun 3'ncü maddesiyle 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun" Mal ve Hizmet ihracatı" başlıklı 11 'nci maddesinin 1 'nci fıkrasına (c) bendi ilave edilmiş , yapılan bu değişikle vergi mevzuatına , ihraç edilmek şartıyla imalatçılar tarafından yapı lan teslimlerde tecil-terkin sistemi dahil edilmiştir . Bu sistemle ihracatçılar bazı şartlarla KDV ödemeksizin mal tedarik edebilmekte ve KDV iadesi ile uğraşmaktan kısmen kurtulmaktadır. imalatçılar ise teslim KDV'si kadar olan KDV borcunu faizsiz olarak tecil ettirmek suretiyle finansman yükünden kurtulmakta, hatta KDV borcu çıkmamışsa veya çıkan KDV borcu tecil edilmesi gereken KDV miktarından az ise aradaki farkı nakden veya mahsup suretiyle ihracatçıdan alamadığı KDV'nin tamamını Vergi Dairesinden alabilmektedir. Dolayıs ıyla üretici ve ihracatçılar fiyat rekabeti açısından korunmuş olmaktadır . Aslında, "mal ve hizmetlerin nihai tüketicilere tesliminde vergilendirilmesi" ilkesinin de bir gereği olan tecil-terkin müessesesiyle, hem malların nihai tüketicilere gerçek değeri ile ulaşması sağlanmakta hem de bahse konu ürünlerin çifte vergilernesi önlenmiş olmaktadır. Bu çalışma kapsamında , imalatçıların ihracatçılara ihraç kayıtlı teslimlerinde istisna uygulamasına yönelik önem arz eden hususlara ve tecil-terkin, iade edilecek 1 edilen vergilerin muhasebeleştirilmesine değinilecek olup, KDVK. Geçici-17'nci maddesine istinaden uygulanan "Dahilde işleme ve geçici kabul" rejimlerinde tecil-terkin uygulamasına değinilmeyecektir.