VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Müfettişi

Mehmet DİRİ





  • Vergi hukukumuzda değerlemeye ilişkin hükümler esas olarak Vergi Usul Kanununda düzenlenmiştir. Vergi Usul Kanunu?nun 258?inci maddesinde değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespiti olarak tanımlanmıştır. Değerleme, vergi matrahının doğru bir şekilde hesaplanması gibi önemli bir amacı taşıdığından Kanun?da değerleme ölçüleri ve hangi iktisadi kıymetin hangi ölçüyle değerleneceği açık olarak belirtilmiş olup, konuyla ilgili mükelleflerin şahsi değerlendirmelerde bulunma veya inisiyatif kullanmalarına izin verilmemiştir. Mükellefler dönem sonlarında iktisadi kıymetlerin değerlemesine başlamadan önce, işletmelerinde kayıtlı bulunan iktisadi kıymetlerin fiili ve kaydi envanterlerini çıkarmaktadırlar. Envanter sonucunda fiili olarak tespit edilen değerler ile yasal kayıtlar üzerinden tespit edilen değerler arasında herhangi bir fark bulunması halinde, mali kârın doğru olarak tespiti bakımından fiili durumun gerçeğe uygun olarak muhasebeleştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda ilk etapta gerekli olan kayıtlar yapıldıktan sonra, farkın nedeninin araştırılarak bulunan nedene göre, gerek tek düzen hesap planı gerekse vergi mevzuatı göz önünde bulundurularak gerekli düzeltme işlemleri yapılacaktır.

  • Vergi sistemimizde ticari ve zirai kazançların vergilendirilmesinde tahakkuk esası geçerlidir. Tahakkuk esasında, işlemin eksiksiz olarak gerçekleşmesi neticesinde gelirin mahiyet ve tutar itibariyle doğmuş olduğu ve kesinleştiği kabul edilir ve tahakkuk eden bu gelir, tahsili beklenmeksizin vergiye tabi tutulur. Ancak tahakkuk ederek gelir hesaplarına aktarılan tutarların tahsil edilemeyeceğinin veya tahsilinin şüpheli hale geldiğinin sonradan anlaşılması durumunda yapılması gereken işlemler Vergi Usul Kanunu'nun 322, 323 ve 324'üncü maddelerinde sırasıyla "değersiz alacaklar", "şüpheli alacaklar" ve "vazgeçilen alacaklar" olarak hükme bağlanmıştır. Makalemizin konusunu söz konusu müesseselerden yararlanılmasına ilişkin şartlar ve bazı özellikli konular oluşturmaktadır.

  • Ticari kazancın tespitinde indirilebilecek giderlere ilişkin düzenlemelere Gelir Vergisi Kanunu'nun 40. maddesinde yer verilmiş, aynı maddenin birinci bendine ise ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan giderlerin ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Bu tür giderler, genel giderler olarak adlandırılmakta ve safi kazancın tespitinde önemli yer tutmaktadır. Bu nedenle kanun koyucu söz konusu bentte sayılan genel giderlerin indirim konusu yapılabilmesi için bir takım kurallar getirmiştir. Bu kurallardan en önemlisi ise ticari kazancın tespitinde gayrisafi kazançtan indirilecek genel giderlerin kazancın elde edilmesi ve devam ettirilmesi amacıyla yapılmış olup olmadığıdır. Çalışmamızda, özel araçlarda kullanılan telefonlar ile cep telefonları faturalarına ilişkin ödemelerin ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı ile diğer vergi kanunları karşısındaki durumu incelenecektir.

  • Bu ödevlerin ilki olan bildirim yükümlülüğü, Vergi Usul Kanunu'nda işe başlamayı bildirme, adres ve iş değişikliklerinin bildirilmesi ve işi bırakmanın bildirilmesi ile bildirimlerde süre ve şekil konularından oluşan "Mükellefin Ödevleri" başlıklı ikinci kitabın birinci kısmında 153-170 inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Mükellefiyetin doğuşunun tespiti bakımından önem arz eden ilk bildirim, işe başlama bildirimi olup, işe başlanıldıktan sonra oluşan adres değişiklikleri, iş değişiklikleri ve işi bırakma gibi haller de yine mükellefler tarafından bağlı olunan vergi dairelerine bildirmekle yükümlü oldukları konular arasında yer almaktadır. Bu açıklamalardan hareketle söz konusu bu çalışmamızda, faaliyet konuları itibariyle kimlerin bildirimde bulunmaları gerektiği, kimlerin bildirim zorunluluğu kapsamında olmadığı, iştigal konuları itibariyle bir işyeri olmaksızın faaliyetini yürütebilmesi mümkün olabilen mükelleflerin ikametgah adreslerinin işyeri olarak kabulü suretiyle mükellefiyet kayıtlarının yapılması, gayri faal olan mükelleflerin mükellefiyet kayıtlarının terkin edilmesi, elektronik ortamda yapılan ticari faaliyet için bir iş yerinin söz konusu olup olmadığı, yine ölüm halinde mirasçıların murisin ticari faaliyetinin aralıksızsürdürmek istemeleri halinde kendileri açısından işe başlama bildiriminin nasıl ve hangi süre içerisinde verileceği gibi özellikli durumlar da dahil edilerek Vergi Usul Kanunu'ndaki bildirimler konusu açıklanmaya çalışılmıştır.