VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Denetmeni

Güven KARAKOÇ





  • Bu yazımızda kıdem ve ihbar tazminatlarının yasalardaki yeri, şartları, unsurları ile ihbar ve kıdem tazminatlarının vergi ve sigorta kanunlarındaki yerine değinilecektir.

  • Bu yazımızda bir bütün olarak Türk Vergi Sisteminde yer alan emsal bedel uygulamasının kanunlardaki yerini, önemini, çeşitli örnekler ve çözümlerini, çeşitli Danıştay kararlarını ve özelgeleri irdelemeye çalışacağız.

  • Banka ve sigorta muameleleri vergisi 01.01.1957 yılından bu yana 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu kapsamında uygulana gelmiştir. Kanun 1984 yılında kısmen KDV ile birlikte yürürlükten kalkmış fakat dâhilde ve ithalde alınan istihsal vergisi dışında uygulanmış ve finansman üzerinden alınarak değişik oranlarda uygulanmıştır. Esas olarak BSMV finansman ve sigorta hizmetlerine uygulanan bir muamele vergisidir. Batıda da yayılı tipte bir muamele vergisi olarak Almanya'da başlamış sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır. BSMV Türkiye'de sadece Banka ve Sigorta şirketlerine uygulanması şeklinde başlamış fakat sonradan tüm muameleler BSMV kapsamına alınınca karmaşık bir vergileme ortaya çıkmıştır. BSMV kapsamı çeşitli uygulamalarla genişletilmiş ve politik bazı yaklaşımlar sonucu istisnalar çoğaltılmış ve finansman maliyetlerini arttıran bir vergi haline gelmiştir. 1960-1985 yıllarında BSMV yükü %20-25 düzeyinde iken 1985 sonrası Katma Değer Vergisinin yürürlüğe girmesinden sonra sermaye birikiminin kıtlığı sebebiyle Sermaye Piyasası Kanunu ile birlikte %3-%5 oranına kader indirilmiştir. Oran bugün genel olarak %15'dir. Fakat bankalar, sigorta şirketleri ve bankerlere uygulanan oran % 15'e kadar inmektedir. Oranların düşürülmesinin en büyük nedeni kredi maliyetlerinin fazla oluşu ve ikrazatçılık (tefecilik) piyasaların oluşmasıdır. Kanun kapsamında banka, banker ve sigorta şirketlerinin her ne olursa olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar vergilenmektedir. Yani banka, banker, sigorta şirketlerinin yaptıkları işlemlerde lehe aldıkları paraların tümü verginin kapsamına alınmıştır. Biz bu yazımızda Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinin konusunu, kapsamını, Gider vergileri kanunundaki yerini, özellik arz eden bazı durumları ve özelgeleri örnekler vererek açıklamaya çalışacağız.

  • 25 Aralık 2003 tarih ve 5035 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun ile vergisel alanda birtakım düzenlemeler yapılmıştır.Gelir , Kurumlar, KDV, Vergi Usul, Motorlu Taşıt1ar Verg)si Kanunlarıyla ilgili mükellefler nezdinde çeşitli vergisel avantajlar getiren bu kanun 2 Ocak 2004 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yazımızda özellikle Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi, Vergi Usul Kanunu ve Motorlu Taşıtlar Vergisi alanında yapılan kanuni düzenlemeler çerçevesinde açıklamalarda bulunacağız. 2004'ün ilk yıllarında yürürlüğe giren bir kanun olduğundan konu nun ele alınmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.

  • Biz bu makalemizde dar mükellefiyete sahip olan gerçek ve tüzel kişilerin Türk vergi sisteminde nasıl,hangi vergi oranlarında vergilandirildiğine değinip konuya ışık saçması hasebiyle örnekler ve çözümler de sunarak detaylı açıklamalarda bulunmaya çalışacağız.

  • Gelişmekte olan ülkelerde leasing kuruluşları genellikle küçük ve orta boy işletmelere yönelik faaliyette bulunmakta ve ülke ekonomisinin yapısına göre çok çeşitli alanlarda çalışabilmektedir. Bu çerçevede Türkiye'de orta ve uzun vadeli fon piyasasındaki durgunluğu aşmaya yönelik araçlardan biri olarak leasing uygulaması son yıllarda gündeme gelmiş olup konu ileı ilgili esasları düzenleyen çerçeve yasa Finansal Kiralama Yasası çıkartılmıştır. Türkiye'de leasing sektörünün kurulup işlerlik göstermesi ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacaktır. Bu katkıların başında , birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye'de de eksikliği görülen orta ve uzun vadeli fi nansman imkanı sağlanması gelmektedir. Bu yazının konusu leasing şirketlerinin içeriği , özellikleri, yasal çerçevesi ve vergisel açıdan değerlendirilmesi olacaktır. Finansal Kiralamanın , Ku rumlar, Katma Değer, Damga ve Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi açısından değıerlendirilmesi yapılacaktır. Ayrıca 4842 sayılı Kanun ile Finansal Kiralamada değe rle m e ve amortisman işlemleri konusundaki değişikliklere de değinilecektir.

  • Tüketim vergileri tüm mal ve hizmetler üzerinden alınan KDV ile benzeri genel tüketim vergileri ve belirli bazı mallar üzerinden alınan özel tüketim vergileri olmak üzere ikili yapı göstermektedir. Ülkemizde 1980 yıllarından sonra vergi sistemimizi loasitleştirmek amacıyla köklü düzenlemelere gidilmiş ve bu doğrultuda 1985 yılında tüketim vergileri alanında yapılan reform ile KDV uygulamaya konulmuştur. Avrupa Birliği ile yapılan uyum çalışmaları ile ilgili olarak 12.06.2002 tarih ve 24 783 sayılı Resmi Gazete'de 4 760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu kabul edilmiştir. Bu kanun ile delaylı vergiler kapsamında yer alan ÖTV de ülkemizde uygulama alanı bulmuştur. Delaylı vergiler alanında yapılan bu reform la, 16 adet vergi, harç, fon ve pay yürürlükten kaldırılmıştır. 1 Ağu:;tos 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu yirmi madde ve iki geçici maddeden oluşmaktadır. Ayrıca Maliye Bakanlığınca iki tane Özel Tüketim Vergisi Kanunu Genel Tebliği düzenlenmiştir. Gelir, Kurumlar, KDV'den sonra dördüncü büyük vergi durumuna gelen Özel Tüketim Vergisi yaklaşık 1500 mükellefi ve 207 çeşit ürünü kapsamaktadır.

  • Ülkemiz 1970'li yıllardan bu yana yüksek enflasyon ortamında yaşamaktadır. Son otuz yılda fiyatlar genel seviyesi çok hızlı bir şekilde artmış ve enflasyon canavarı dizginlenememiştir . Bu durum ülkemizin ekonomik ve sosyal yaşamını derinden etkilemiş ve işletmeleri olumsuz etkileyip muhasebe sistemini sarsmıştır. Çünkü muhasebenin ölçü birimi olan para enflasyon nedeniyle değerini kaybetmiş bu nedenle muhasebe verileri ve mali tablolar anlamsız bir hale gelmiştir. Muhasebeden beklenen yararların sağlanabilmesi için ölçü birimlerinin sabit hale getirilmesi veya muhasebedeki verilerin aynı satın alma gücüyle ifadesi gerekmektedir. Enflasyon muhasebesi, Uluslararası Muhasebe Standartları'na 1990 yılında 29 Nolu standart olarak dahil edilmiştir. Aradan 13 yıl geçmesine rağmen bu standart henüz yaygın olarak uygulanmamaktadır. Bazı durumlarda şirketlerin kar rakamlarını düşürmesi ve özellikle uygulamanın ilk yılında yapılan düzeltme kayıtlarının çok zaman ve uğraş gerektirmesi pek çok kişi tarafından tercih edilmemesine neden olmasına rağmen bu standart uygulandığında şirketlerin mali tabloları daha gerçekçi olabilecektir. Sermaı1e Piyasası Kurulu enflasyon muhasebesi hakkında uluslararas ı standartla benzerlik gösteren ve hesaplamaların nasıl yapılacağına dair açıklamaları da içeren Xl Seri ve 20 Numaralı Yüksek Enflasyon Dönemlerinde Mali Tabloların Düzeltilmesine ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında tebliğ düzenlemiştir. Aynı zamanda Enflasyon Düzeltilmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı düzenlenmiştir. Fakat bu müessesede bir türlü uygulama aşamasına geçilemerrıiştir.

  • Cumhuriyetin ilk yıllarından 1970'1i yılların sonuna kadar Türk ekonomisi dışa kapalı ve ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisini benimsemişti r. Ancak, 1970'1i yıllarda yaşanan iki petrol krizi sonrasında dünya ekonomik konjonktüründe baş gösteren olumsuz gelişmeler ve eş zamanlı olarak milli ekonomimizde yaşanan buhranların neticesinde ekonomi politikalarımızda değişikliklere gidilmiştir. 1980 yılında , 24 Ocak Kararları olarak bilinen geniş kapsamlı bir ekonomik paket uygulamaya konulmuştur. Temel amac ı ülke ekonomisinin serbest piyasa mekanizması kurallarına göre işlemesin i sağlamak ve dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi gerçekleştirmek olan bu ekonomik program ile birlikte Türkiye, sanayileşme politikasında köklü bir değişiklik yaparak "ihracata dayalı sanayileşme" stratejisini benimsemiştir. Dış ticaret rejiminin liberalleştirilmesine 1983 yılından sonra artan bir hızla devam edilmiş; ithalatta pozitif listeden, negatif listeye geçilmiş , miktar kısıtlamaları yerine tarife uygulaması ön plana çıkarılmış, koruma oranları giderek düşürülmüştür. ihracat Rejimi zaman içinde yapılan değişiklik ve düzelmaler ile tescil, lisans ve ruhsat uygulamaları yürürlükten haldırılarak, ihracat serbestisi prensibi getirilmiştir. Avrupa Topluluğ_u Mevzuatına uyum çalışmaları çerçevesinde de ihracatı Teşvik Mevzuatı nın , Avrupa Topluluğu Gümrük Kodu'na uyumlu hale getirilmesi için yapılan çalışmalar kapsamında; Gümrük Birliği'nin temel prensiplerine de sadık kalınmak suretiyle, ülkemiz dış ticaretinin yapısı ve ihracat potansiyeli dikkate alınarak oluşturulan Dahilde işleme Rejimi 1.1.1996 tarihi itibariyle ihracatı Teşvik Mevzuatı yerine ikame edilmiştir.

  • Günümüz ekonomik koşullarında inşaat faaliyetlerinden kazanç elde etmek ve bu ticari organizasyonu devam ettirmek pek kolay olmamakla birlikte inşaat - taahhüt sözleşmeleri yapılmakta ve gerek başkası nam ve adına gerekse kendi nam ve adına inşaat faaliyetlerinde bulunulmaktadır. inşaat organizasyonu yıllara yaygın bir ticari faaliyet olduğundan işin ne zaman başlayıp ne zaman biteceği, vergilendirme döneminin nasıl olacağı ve ticari kazancın nasıl belirlenip vergilendirileceği konusunda bir takım ihtilaflar yaşanmaktadır. Bu ihtilafların Gelir Vergisi Kanunu'nun 42 ve sonraki maddeleri, ayrıca Maliye Bakanlığı'nın konuyla ilgili düzenlemiş olduğu Genel Tebliğlerde yer alan hükümler ve yapmış olduğumuz açıklamalarla giderileceği kanaatindeyiz.