Bağ-Kur Kanunu'nun 49. maddesinin 3. fıkrasında, sigortalılarca ödenmesi gereken kesenek ve primierin tümü, yılı içinde ödenmek kaydıyla vergi uygulamasında gider olarak yazılabileceği hükme bağlanmasına rağmen, 11 O seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, söz konusu BağKur giriş keseneği ve primlerinin doğrudan doğruya kayıtlara gider olarak intikal ettirilmesi halinde, özellikle ortaklıklarda, her bir ortağın ortaklıktaki kar payının her zaman eşit olmayacağı; ödenecek giriş keseneği ve primierin seçilen aylık gelir basamağına göre değişebileceği ve bu nedenlerle de safi ticari kazancın tespitinde bazı güçlük ve sakıncaların doğabileceği belirtilmiştir. Söz konusu tebliğde belirtilen sakıncaların bütün mükellefleri kapsaması mümkün değildir. Bu sebeple tebliğde belirtilen yıllık beyannarnede bildirilen gelirden indirilmesi kuralı yerine, Bağ - Kur Kanunu'nun 49. ve GVK'nun 89. maddesinde belirtilen şartlara uyması kaydıyla doğrudan kanuni defterlere gider olarak kaydedilebilmesi gerekmektedir.
Elektronik ticaret, telekominikasyon ağları kullanılarak mal ve hizmetlerin tanıtılması, satılması, ödeme ve dağıtırnın yapılmasıdır. Tüm dünyada son yıllarda elektronik ve haberleşme kısaca telekominikasyon alanında meydana gelen hızlı gelişmeler elektronik ticaretin oldukça yaygınlaşmasını sağlamıştır. internet sektöründeki yenilikler iletişimin gelişmesini sağlayarak kapasitesini artırmış ve dünya çapında Web (World Wide Web-Ağ)'in yaygınlaşmasıyla elektronik ticaret önemli bir aşama kaydetmiştir. Bu gelişmeye bağlı olarak önceleri pahalı ve karmaşık olması sebebiyle sadece belli başlı firmaların kullandığı elektronik ticaret günümüzde kolaylıkla herkesin ulaşabileceği bir teknoloji haline gelmiştir. 1980'1i yılların ikinci yarısında ortaya çıkan elektronik ticaret, oldukça yeni olmasına rağmen ekonomik, mali ve sosyal yaşantıda önemli değişiklikler meydana getirebileceğinden sık sık ulusal ve uluslararası platformlarda tartışma konusu yapılmaktadır. Elektronik ticaretle ilgili Organize edilen ilk uluslararası konferans 1997 yılında Finlandiya'da düzenlenmiştir. 1998 yılında Kanada'nın başkenti Ottawa'da ikinci uluslararası konferans büyük bir katılımla gerçekleştirilmiştir.
Konu ile ilgili olarak Ankara 4. Vergi Mahkemesi'nin 1997/1185 No.lu kararında; taşıt alım vergisinde vergiyi doğuran olayın ancak taşıtın mülkiyetinin yükümlü şirkete geçmesi ile gerçekleşeceği , mülkiyet yükümlü şirkete geçmeden yani satış işlemi gerçekleşmeden, sözleşmedeki "kira müddetinin bitiminde kiracının malın mülkiyetini satın alma hakkına haiz olacağı" hükmüne dayanılarak ve varsayım üzerine vergiyi doğuran olay gerçekleşmeden kiralanan taşıtın taşıt alım vergisine tabi tutulmasının mevzuata uygun olmadığı, ancak sözleşmenin bitiminde ilgili hükme dayanarak veya başka bir surette kiracı tarafından taşıtın satın alınması halinde vergiyi doğuran olayın gerçekleşeceği ve o takdirde taşıt alım vergisinin talep edilebilec:eği belirtilmektedir. Yukarıdaki yargı kararında ve yazının ilgili bölümlerinde belirtildiği gibi, finansal kiralama yolu ile iktisap edilen taşıtlarda, finansal kiralama sözleşmes i nde , sözleşme süresinin sonul'1da kiracının taşıtı iade edeceği öngörülmüş ise, taşıt alım vergisi doğmamaktadır. Sözleşmede kiracının kira süresi sonunda taşıtı satın alma hakkının olduğuna dair bir hüküm varsa, taşıt alım vergisi finansal kiralama sözleşmesinin yapıldığı tarihte değil, sözleşme süresinin sonunda kiracının söz konusu taşıtı satın aldığı anda doğmaktadır. Yani vergiyi doğuran olay taşıtın kira süresinin sonunda kiracı tarafından satın alındığı tarihte gerçekleşmektedir. Bu sebeple taşıt alım vergisinin, sözleşme sonunda taşıtın alınması durumunda aracın yeni sahibi adına taşıtın o andaki tarifesine uygun olarak taşıt alım vergisi tarh ve tahakkuk ettirilmesi gerekmektedir
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "ticari kazancın tarifi" başlığını taşıyan 37. maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu , bu maddenin ikinci fıkrasının 4 numaralı bendinde, gayrimenkullerin alım, satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları ve 6 numaralı bendinde ise, satın alınan veya trampa suretiyle iktisap olunan arazinin iktisap tarihinden itibaren 5 yıl içinde parsellenerek bu müddet içinde veya daha sonraki yıllarda kısmen veya tamamen satılmasından elde edilen kazançların ticari kazanç olduğu hükme bağlanmıştır.
Menkul sermayeden kar ve faiz olmak üzere iki tür irat sağlanmaktadır. Menkul sermaye, bir sermaye şirketinin payı olarak işletilmekte ise getirdiği irat kar payıdır. Ödünç verilen menkul sermayenin getirdiği iradı ise faiz denilmektedir. Gelir esas itibarıyla karların miktarına göre değişir . Buna karşılık ödünçlerde işin karlılık derecesi ödünç verenin gelirini etkilemez, bu gelir önceden belirlenmiştir. Ülkemizde ödünç para verme işleri ile uğraşanların faaliyetleri ve denetlenmelerine ilişkin esaslar, 90 Sayılı "Ödünç Para Verme işleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile düzenlenmiştir. Söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamenin (KHK) 1. maddesinde; "Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı, faiz veya her ne ad altında olursa olsun birivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle sürekli olarak ödünç para verme işleriyle uğraşan gerçek kişilerin ve finansman şirketleri ile faktoring şirketlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesidir" denilmek suretiyle KHK'nin amacı ortaya konulmuştur . Ödünç para verme işleriyle uğraşanlar, yaptıkları işi kayıtlı olarak yapıp yapmamalarına göre, ikrazatçı ve tefeci olarak sınıflandırılarak gerekli açıklamalar aşağıda yapılmıştır.