VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Denetmeni

Nuri ERANIL





  • Yıllara sari inşaat ve onarma işlerinde faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, bu işlerden elde ettikleri kazançlar vergi mevzuatımızda özel bir vergilendirme rejimine tabidir. Vergilemede uyulacak esaslar, GVK'nun 42, 43 ve 44. maddelerinde açıklanmıştır. Buna göre, bu işlerle uğraşan mükellefler, kar veya zararını işlerin bittiği yıl kesin olarak tespit ederek o yılın geliri olarak beyan edeceklerdir. Kendi nam ve hesabına inşaat yapanların vergilendirilmesi, GVK 42. maddede belirtilen inşaat ve taahhüt işlerinin yıllar itibariyle stopaj kesintisi yapılması ve inşaatın tamamının vergilendirilmesinin geçici kabul tutanağının düzenlenmesine müteakip vergilendirilmesinden farklı olarak, yapılan inşaatın satışından sonra ticari kazanca dahil edilerek vergilendirilmesi gerekir. Yapılan inşaata ilişkin arsa kişiye ait olabileceği gibi kat karşılığı olarak da başkasına ait arsa üzerine inşaat yapılabilir. Yapılan inşaatlar maliyet bedeli ile değerlenir. Özel inşaat işlerinde karın doğru olarak tespit edilebilmesi için aynı türden olan inşaatların maliyetlerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Örneğin dairelerin, işyerlerinin, kreş bakım evi gibi binaların maliyetlerinin ayrı ayrı tespit edilmesi gerekir. Yine dairelerin metrekare itibariyle aynı büyüklükte olanlar, yada nitelik olarak aynı özelliği taşıyan dairelerin maliyetlerinin beraber tespit edilmesi gerekir. Yapılan harcamaların gider mi yoksa maliyet mi olduğu önemlidir. Bu ayrımın doğru olarak yapılması, inşaat işinin maliyetinin de doğru olarak tespit edilmesi sonucunu ortaya çıkaracaktır. Her işletmenin kendi faaliyet konusunu oluşturan mamul ve hizmetlerin elde edebilmek için harcadığı üretim faktörlerinin para ile ölçülen değerine maliyet, işletmenin faaliyetlerini sürdürebilmek için yapmış olduğu harcamalara ise gider denilmektedir. Gider; faydası tükenmiş maliyet olarak kabul edilmektedir. Kat karşılığı olarak yapılacak inşaatlara ilişkin sözleşmelerin Yargıtay kararlarına göre noterde düzenlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde sözleşme geçersiz sayılacaktır. Ayrıca inşaat bitiminde arsa sahibini güvence altına alacak şartların konulması konusunda gerekli hassasiyet gösterilmelidir. Son yıllarda konut sektörünün gelişmesi ve farklı inşaat usullerinin uygulanmasına rağmen kat karşılığı inşaat yoğun olarak tercih edilen bir yöntemdir.

  • Değerleme işlemlerinden reeskont; alacak ve borç senetlerinin değerleme günündeki değerlerine indirgenmesi işlemidir. Çünkü değerleme gününde senedin nominal değeri, değerleme günü ile senedin vade tarihi arasındaki süreye isabet eden faizi de kapsamaktadır. Reeskont işlemi ile faiz miktarı tespit edilmektedir. Tespit edilen miktar, kurumların mali karlarının hesaplanmasında göz önüne alındığından, mükelleflerin vergi matrahları böylece bir çeşit gelecek dönemlerini ilgilendiren gelir ve giderlerinden arındırmaktadır. Bu makalemizde alacak ve borç senetlerinin değerleme gününde nasıl değerleneceği ve muhasebeleştirileceği ile özellikli durumlara yer verilmiştir.

  • Mükellefler, vergilendirme ile ilgili olarak bazı yükümlülükleri yerine getirmek zorundadırlar. Bu yükümlülükler, 213 Sayılı Vergi Usul Kanu- nu'nun (VUK) ikinci kitabında, "mükellefin ödevleri" başlığı altında düzenlenmiştir. Bu ödevler kısaca; işe başlama, adres değişiklikleri, işi bırakmayı bildirme, defter tutma ve tasdik ettirme, kayıt nizamı, defter ve belgelerin muhafaza ve ibrazı vb. şeklinde sayılabilir. Her ne kadar mükelleflerin bu ödevleri yerine getirmesi gerekse de, önceden kestiremeyecekleri, iradeleri dışında meydana gelen bazı durumlar buna engel teşkil etmektedir. Vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olan bu nedenlere "mücbir sebep" denmektedir. Mücbir sebep halleri, VUK'un 13'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu söz konusu düzenleme ile iyi niyetli mükellef ve vergi sorumlularını korumaktadır. Makalemizde mücbir sebep halleri ve sonuçları, Danıştay kararları çerçevesinde ele alınacaktır.

  • Bu yazımızda kurumların yurt dışından elde ettikleri iştirak kazançlarının istisna edilme şartlarına yer verilmiştir.

  • ŞÜPHELi ALACAKLAR

    13.12.2016 12:12

    Türk vergi sisteminde, gelirin unsurlarından olan ticari ve zirai kazançların vergilendirilmesinde tahakkuk esası geçerli kılınmıştır. Tahakkuk esası, mahiyet ve tutar itibariyle hukuken o gelirin sahibi tarafından talep edilebilir olmasıdır. Bilindiği üzere ülkemiz ekonomik koşullarının bir gere ğ i olarak mal ve hizmet alım ve satımlarının bü y lık kısmı vadeli olarak gerçekleştirilmektedir. Yani mal ve hizmetin bedeli, malın tesliminden veya hizmetin yapılmas ından sonra tahsil edilebilmektedir. Yukarıda kısaca açıkladığımız tahakkuk esası gereği mükellefler henüz tahsil edemedikleri tutarların vergisinin ödemek zorunda kalmaktadırlar. Ancak gerek dünyada gerekse ülkemizde yaşanan bazı ekonomik sıkıntılar ve çeş itli başka nedenlerle işletrnelerin bazı alacaklarının tahsili şüpheli hale gelmektedir. Bu durum, mükelleflerin dönem sonlarında alacaklarını değerlernede sıkıntılara neden olmuştur. Bu makalemizde şüpheli alacağın tanımı ve özellikleri ile şüpheli ticari alacak için karşılık ayırabilmenin şartları ve özellik arz eden bazı hususlar üzerinde durulmuştur.

  • Gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde faaliyette bulunan firmalar, içinde bulunulan ekonomik şartlar ve sürekli artan rekabet nedeniyle müşterilerine daha iyi hizmet verebilmek için herhangi bir faaliyet konusu nda uzman !aşmaya çalışmaktadı rlar. Şirketlerin herhangi bir faaliyet konusunda uzmanIaşabilmekiçin bölünüp birkaç yeni şirket oluşturmasına ilişkin yasal düzenlemeler diğer ülkelerde olduğu gibi Türk vergi sisteminde de yerini almıştır. Konu ile ilgili olarak ilk yasal düzenleme 4684 sayılıKanunun1 18/B maddesiyle Mülga 5422 sayılı Ku rumlar Vergisi Kanununun 38. maddesinde yapılan değişikle 03.07.2001 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yapılmıştır. 4684 sayılı Kanunun genel gerekçesinde ve anılan kanunun bölünme ve hisse değişimine yönelik madde gerekçelerinde özetle; " Zamanında doğru ve yerinde verilmiş kararlarla kurulan şirketlerin enflasyon süresince verimliliklerini kaybetmeleri ve opti mum ölçeklerden uzaklaşarak verimsiz bir yapıya dönüşmesi , ortaklar ve gruplar arasında görüş ve anlayış farkiıiı klar ı nı n ortaya çıkması, şirketlerin faal iyetlerine tahsis ettikleri varlıklarını kısmen veya tamamen elden çıkarmak suretiyle verimli olmayan alanlardan çıkmalar ı , mevzuattaki yetersizlikler nedeni ile şirketlerin yeniden yapılanmaların ı n zorlaşmas ı ve ekonominin bir bütün olarak etkinlik ve verimlilik artışı ve rekabet avantajı sağlayacak düzenlemelere gidilmesinin gerektiği" belirtilmiştir. Dolayısıyla makalemizin konusunu, Türk vergi sistemindeki bölünme ve hisse değişiminin tanımı , şartlar ı ve vergilendirilmesi gibi özellik arz eden bazı hususlar oluşturacaktır.