VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Denetmeni

TARIK TAŞKIRAN





  • Hukuk alanında sorumluluk, hukuka aykırı eylemlerin doğurduğu zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmaktadır. Hukukumuz.da sorumluluklar türlerine göre ayrıştırılarak tanımlanmıştır. Burada konumuzia ilgili olarak sadece "Haksız Fiil Sorumluluğu" açıklanacaktır.

  • 38 Seri No'lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin 1. bölümünde "Katma Değer Vergisi Uygulamasında Müteselsil Sorumluluk" başlığı altında aşağıdaki açıklamaya yer verilmiştir . "213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 11-nci maddesine 3239 sayılı kanunun 2-nci maddesiyle eklenen fıkra uyarınca vergiye tabi işlemler nedeniyle yüklenilen ve indirim veya iade konusu yapılan Katma Değer Vergisinin ilgili mükellefler tarafından beyan edilerek ödenmemiş olduğunun yapılan incelemelerle tespit edilmesi halinde, ziyaa uğratılan Katma Değer Vergisi yönünden mükellefle birlikte, işleme taraf olanlar ile aralarında zımnen dahi olsa irtibat olduğu tespit olunanlar müteselsilen sorumludurlar. Tebliğ vergi idaresinin çalışmalarında gerekli yankıyı bulamamış bu nedenle hiç bir yönü ile tartışma konusu yapılmamıştır . Ancak 4369 Sayılı Kanunun 81. maddesiyle 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 11. maddesinin değişmesi ve bu değişikliğe istinaden 70 Seri No'lu KDV Genel Tebliğinin yayınlanması ile bu konudaki tartışmalar yoğunlaşmıştır . Bu tebliğin içeriği yazıda açıklanacaktır .

  • VUK'nun mükerrer 414. maddesinin (b) bendinde "Bu kanunda yer alan maktu hadler ile asgari ve azami miktarları belirtilmiş para ile ödenecek ceza miktarlarını on katına, nispi hadleri ise iki katına kadar ayrı ayrı artırmaya ve bunları kanuni seviyesine indirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili oldugu" hüküm altına alınmıştır. Ayn ı kanun maddesinin (d) bendinde ise, "bu kanunda yer alan maktu had ve miktarlar için (177. maddede yazılı maktu had ve miktarlar hariç) Bakanlar Kurulu (b) bendinde yer alan yetkisini kullanmadığı takdirde; her bir takvim yılında uygulanacak maktu had ve miktarlar, bir önceki yılda uygulanan maktu had ve miktarlara, bu yıla ilişkin olarak bu kanun uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artış yapılmak suretiyle tespit edilir" denilmektedir. Bakanlar Kurulu 177. madde haricindeki had ve miktarlar için yetkisini kullanmamış (yapılan yoruma göre) onları yeniden değerleme oranına göre artırılmasının yolunu açmıştır. Maliye Bakanlığı'da 255 numaralı VUK Genel Tebliği ile (bazıları hariç) bu maktu had ve miktarları yeniden değerleme oranında artırarak "tespit" etmiştir. Bu tutum, bütün maktu had ve nisbetlere tebliğde yer verilmemesi noktasından hareketle eleştiriimiş ve diğer bazı tebliğler gibi bu tebliğde mükellefi bağlamayan idari emir olarak nitelendirilmiştir. Bu tebliğin eleştirisi çerçevesinde yönetsel yorumla tartışma konusu yapılmıştır. Kanımızca yönetsel yoruma yöneltilen ve yoğunluk kazanmaya başlayan eleştirilerin; yorumun tanımı , yasal dayanakları, ilkeleri ve sınırları çerçevesinde yanıtlanması ve karşı eleştirilerin de ortaya konulması gerekmektedir. Bu yazı , yönetsel yorumun dayandığı ilkeler ile ona yöneltilen eleştirilerin tartışılmasına yöneliktir.

  • Diğer hukuk dallarında olduğu gibi vergi hukukunda da metnin sözcük ve varoluşsal anlamının belirlenmesinin çok güç olduğu kabul edilmelidir. Ancak yorumun gerekliliği dikkate alındığında bu güçlük gözardı edilmeli ve yorumun sınırlarında uzlaşılmaya çalışılmalıdır. Öncelikle yorum yöntemlerinin farklılığı, sonrasında vergi hukuku hiyerarşisindeki dağınıklık; üzerinde ittifak edilebilecek yorum sınırlarının belirlenmesini zorlaştırmaktadır. Bu zorluklara rağmen sınır arayışı içinde bulunmak gerekir. Belkide sınır belirleme çabaları vergi hukuku hiyerarşisindeki dağınıkiiğı giderici etki yapacaktır. Gerçi hiyerarşideki dağınıklığın giderilmesi ve bunun sonucunda yorum sınırlarının doğal olarak oluşmasıda tercih edilebilir. Ancak halen bu mümkün görülmemektedir. Yorumun sınırlarını üç başlık altında toplayıp değerlendirebiliriz.

  • V.U.Kanunu'nun 161. maddesinde işin bırakılması için vergiye tabi olmayı gerektiren muamelelerin durdurulmuş olması yanında sona erdirilmesi şartı da aranmıştır. Bir alım satım faaliyetinde vergiye tabi kazancı doğuracak muamelenin iki unsuru vardır. Kazancın elde edilmesi için önce alımın yapılması sonra da alınan malların satılması gerekir. Bu nedenledir ki anılan kanun hükmü iş terkini sadece m uamelelerin durdurulmuş olmasına bağlamamış mevcutların tamamen elden çıkarılıp tasfiyenin tamamlanmasını da aramıştır. Ancak tasfiye ve iflas halini düzenleyen 162. madde de "faaliyetin tamamen durdurulması" ifadesine yer Verilmemiş, "vergi ile ilgili muamelelerin tamamen sona ermesine kadar mükellefiyetin devam edeceği hüküm altına alınmıştır. Bu ifade farklılığı yorum kitaplarında tasfiye ve iflas hallerinde yeniden alım yapılmasının sözkonusu olmadığına bağlanmaktadır. 162. madde de yer alan ifadenindikkatli bir okunuşla lafzen 161. maddedeki ifadeden farklı olduğu görülecektir. 161. maddede "Vergiye tabi olmayı gerektiren muameleler" ifadesi yer almakla birlikte 162. maddede "Vergi ile ilgili muamelelerin" ifadesine yer verilmektedir. Vergiye tabi muamele ifadesi ile vergiyle ilgili muamele ifadesinin farklı anlam genişliğine tabi olduğu ileri sürülebilir. Vergiye tabi muamele vergiyi doğuran olay ile İlgilidir. 213 sayılı YUK'nun 19. maddesinde de açıklanDığı üzere vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın (diğer bir ifade ile vergiye tabi muamelenin) vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile vergi alacağı doğar. Buna karşılık vergi ile ilgili muamele daha geniş bir anlama sahiptir. Sadece vergi alacağının doğması değil bunun beyanı ve ödenmesi de vergi ile ilgili muamele olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle 162. maddedeki Mükellefiyetİn devamı sürecini tayin eden hüküm alımın durdurulması ve mevcutların elden çıkarılmasından daha uzun süreç ve işlemleri içeren anlam genişliğine sahiptir. Bu nedenle tasfiyenin sona ermesi ve mükellefiyet ile tasfiyede mal ve hizmet alımının ayrı ayrı incelenmesi gerekir.

  • Ceza - Kişi İlişkisi

    17.11.2016 03:11

    213 Sayılı V.U.K.'nun 344. maddesinin 1-6 numaralı bentlerinde, 358., 148., 257'nci maddelerinde ve 150'nci maddenin 4 numaralı bendinde yazılı fiilieri işleyenler hakkında aynı kanunun 359., 360. ve 361. maddeleri uyarınca yetkili Cumhuriyet Başsavcılıkiarına suç duyurusunda bulunulmaktadır. Halen uygulama, pratik davranma ihtiyacı ve tarh dosyalarında bilgi noksanlığı nedeniyle bütün kanuni temsilciler ve ortaklar hakkında suç duyurusunda bulunma şeklinde yapılmaktadır. Bütün kanuni temsildlerin ve ortakların cezanın muhatabı tutulması uygulamasının ceza-kişi ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesi ve vergi cezalarının genel ceza hukuku ilkelerine uyumlu kılınması gerekliliğinin tartışılması yazımızın konusunu teşkil etmektedir.

  • Gelir Vergisi Kanunu'nun ı. maddesinde gelir "Bir gerçek kişinin bir takvim yılında elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı" olarak tanımlanmış, Kanunun 2. maddesinde ise gelir unsurları belirtilmiştir.. Gelir Vergisi Kanunu'nda ayrıca düzenlenınemiş olmakla birlikte ticari kazançlar ve menkul sermaye iratları içinde değerlendirilen ikrazatçılık, halk dilinde kullanıldığı şekliyle faizdlik veya tefedlik günümüzde yaygın bir faaliyet türüdür. Ayrı tanımlanmış olmakla birlikte ikrazatçılık ve tefedlik ödünç ve borç verme, karşılığında faiz elde etme sonucunu doğuran bir faaliyettir. Bu nedenle yazımıza öncelikle faiz ve faizle ilgili kavramların ve falzin gerek genel hukuk, gerekse vergi hukuku karşısındaki durumunun açıklanması ile başlayacağız.