VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Denetmeni

Mesut UÇAK





  • Diğer indirimler müessesesi Gelir Vergisi Kanunu'nun "Diğer İndirimler" başlıklı 89'uncu maddesinde 13 bent halinde hüküm altına alınmıştır. Her bir indirim kaleminin kendine özgü düzenlemeleri ve indirim şartları olmakla birlikte genel olarak indirim müessesesinden faydalanma şartı yıllık beyanname ile bildirilecek bir gelirin bulunması, diğer bir ifadeyle yedi gelir unsurundan elde edilen ve toplanan gelirin pozitif (kar) olması olarak belirlenmiştir. Diğer tabirle zarar beyan edilmesi durumunda diğer indirimler müessesesinden faydalanılamayacaktır. Usul ve esaslar noktasında, mezkûr Kanun'un 89'uncu maddesinde yer alan düzenlemelerin yanında, genel tebliğ, yönetmelik özelge gibi ikincil mevzuatla da uyulması gereken kurallar getirilmiştir. Biz yazımızda yasa maddesinin yanında ikincil mevzuatla yapılan düzenlemeleri de göz önünde bulundurarak "diğer indirim" müessesesini özellikli örnekler yardımıyla açıklamaya çalışacağız.

  • Vergi incelemesi, neticesi alınmamış hesap dönemi de dâhil olmak üzere, tarh zamanaşımı süresi içerisinde her zaman yapılabilir. Vergi incelemesinden maksat ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır. Vergi incelemesinden beklenen asıl amaç ödenecek verginin doğruluğunu sağlamak olmakla birlikte yasa koyucu belirlediği kurallara riayet etmeyen mükelleflere uygulanacak ceza hükümlerini de ayrıca düzenlemiştir. Vergi cezaları vergi ziyaı cezası, usulsüzlük cezaları ve hürriyeti bağlayıcı cezalar olmak üzere üç kısma ayrılabilir. Mükellefler nez- dinde yürütülen vergi incelemeleri neticesinde bulunan matrah farkları üzerinden gerekli tarhiyatla- rın yapılması ve cezaların kesilmesi amacıyla vergi inceleme raporları tanzim edilmektedir. VUK'un 353'üncü maddesinin 1/1'inci bendinde, fatura ve benzeri evrak verilmemesi ve alınmaması fiillerine uygulanacak cezalar ile bir takvim yılı içinde her bir belge nevine ilişkin olarak tespit olunan ve kesilebilecek cezanın tutarı diğer tabirle azami ceza tutarı düzenlenmiştir. Ayrıca mezkur Kanun'un Ek 11 inci maddesi ve ilgili maddenin verdiği yetkiye istinaden yayımlanan yönetmelikle özel usulsüzlük cezaları tarhiyat öncesi uzlaşma kapsamında alınmıştır. Mükelleflerin aynı yılının aynı nedenlerle değişik yıllarda incelenmesi sonucu, VUK'un 353/1-1'inci maddesinde yer alan fiillerin işlendiğinin tespiti durumunda kesilmesi önerilecek azami tutarın tespiti önem arz etmektedir. İlgili tutarın tespiti vergi inceleme süreci ve mükellef hakları göz önünde bulundurularak açıklanmaya çalışılacaktır.

  • Yazımızda basit usule tabi mükelleflerin mevcut durumları 193 sayılı Gelir Vergisi Kanu- nu'nun yeniden yazılma çalışmalarının devam ettiği bir aşamada değerlendirilmeye tabi tutulacak konuyla ilgili görüş ve önerilerimize yer verilecek, muhtemel düzenlemeler hakkındaki kanaatlerimiz açıklanacaktır.

  • Vergi incelemesinden güdülen amaç ödenecek vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır. Bu amaçla yapılan vergi incelemeleri neticesinde bazı mükelleflerin gerçek bir ticari faaliyeti olmadığı, asıl faaliyetinin sahte belge düzenlemek olduğu ve vergi mükellefiyetini bu fiilini gizlemek için tesis ettirdiği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu tür mükelleflerin işletmelerinde fiilen hizmet erbabı çalıştırmadıkları halde bunları çalıştırıyormuş gibi (sahte sigortalılık)S.G.K.'ya bildirdikleri de tespit edilmektedir. Sahte belge gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte sigortalılık ise kanunun sigortalı sayılabilmek için aradığı tüm şartların sağlanamaması olarak ifade edilebilir. Mikro düzeyde ilgili fiillerin ortadan kaldırılması, makro düzeyde ise kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınabilmesi için tüm kurumların koordineli çalışması gerekmektedir.

  • Vergi incelemesi, neticesi alınmamış hesap dönemi de dâhil olmak üzere, tarh zamanaşımı süresi içerisinde her zaman yapılabilir. Vergi Usul Kanunu'nun* 1 134'üncü maddesinde, vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu belirtilmiştir. Vergi incelemesine tabi tutulan mükellefin hukuku niteliği, faaliyet gösterdiği sektör, incelemenin konusu gibi birçok husus incelemenin niteliğini belirlemekle birlikte, tüm Vergi incelemesine tabi tutulan mükellefler V.U.K.'un 14'üncü maddesi kapsamında verilen en az 15 günlük yasal süre içerisinde yasal defter ve belgelerini incelenmek üzere inceleme elemanına ibraz etmek zorundadırlar. Verilen bu süre sonunda defter ve belgelerin incelenmek üzere ibraz edilmemesi halinde Vergi Usul Kanunu'nun 359'uncu maddesinin a-2 bendinde hüküm altına alınan gizleme fiili ve suçu işlenmiş olacaktır. Bu fiili işleyenler hakkında ise Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulacaktır. Diğer taraftan defter ve belgelerin ibraz edilmesi halinde mükellefle birlikte, ibraz edilmemesi halinde ise mükellefin gıyabında incelemeye başlama tutanağı tanzim edilecektir. Vergi Usul Kanunu'nun 371'inci maddesinde Beyana dayanan vergilerde vergi ziyaı cezasını gerektiren fiilleri işleyen mükelleflerle bunların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin kanuna aykırı hareketlerini ilgili makamlara kendiliğinden dilekçe ile haber vermeleri hâlinde belirli kayıt ve şartlarla vergi ziyaı cezasının kesilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Pişmanlık müessesesi olarak ifade edilen bu müessesesinin getiriliş amacı niyetli mükellefleri korumaktır. Yapılan yeni düzenlemelerin her biri ayrı ayrı özellik arz etmekle birlikte, biz yazımızın konusu itibariyle "İncelemede Uyulacak Esaslar" başlıklı 140'ıncı maddenin 2 numaralı bendinde hüküm altına alınan ve ayrıntıları Vergi İncelemelerinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte2 düzenlenen incelemeye başlama tutanağının düzenlenme tarihinin pişmanlık müessesesine etkisi bu müessesesinin ise kaçakçılık suç ve cezalarına etkisini değerlendirmeye çalışacağız.

  • Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun başlığını taşıyan 6009 sayılı Kanun2 ile "Vergi İncelemesi" kurumunda esaslı değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklikler vergi inceleme sürecinin belirliliği noktasında birçok yeni hüküm içermektedir. Yapılan yeni düzenlemelerin her biri ayrı ayrı özellik arz eden hususlar içermekle birlikte, biz yazımızın konusu itibariyle "İncelemede uyulacak esaslar" başlıklı 140'ıncı maddenin 5 numaralı bendinde vergi incelemesi yapanların vergi kanunları ile ilgili kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere aykırı vergi inceleme raporu düzenleyemeyecekleri hükümleri ile 6 numaralı bendinde yer alan ilgili raporların rapor değerlendirme komisyonları tarafından vergi kanunları ile bunlara ilişkin kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ, sirküler ve özelgelere uygunluğu yönünden değerlendirilmesi hususlarını, mezkur kanunun "mükelleflerin izahat talebi"başlıklı 413 üncü maddesi ile bu kapsamda yayımlanan 425 Sıra Numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ve 63 numaralı Vergi Usul Kanunu Sirküleri kapsamında değerlendirmeye çalışacağız.

  • Bu çalışmamızda ikrazatçılık faaliyeti ile izin alınmadan yapılan ödünç para verme işleri diğer ifadeyle tefecilik faaliyeti ile ilgili 90 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve bu kapsamda yayımlanan ikincil mevzuatta yer alan düzenlemeler ile 13.12.2012 tarih ve 28496 sayılı Resmi Gazete 'de yayımlanan 6361 sayılı "Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu" ile yapılan düzenlemeler üzerinde durmaya çalışacağız.

  • Ticari defterlerle ilgili (mülga) 6762 sayılı T.T.K.'da yer alan birçok husus 14.02.2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu ile değiştirilmiş2, ancak iş dünyasından meslek mensubuna kadar birçok kesimin talepleri ve itirazları neticesinde ilgili değişiklikler yürürlüğe girmeden, 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6335 Sayılı "Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile değiştirilmiş ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. (TMS ile bazı maddelerin yürürlük tarihi 01.01.2013'tür) İlgili yasal düzenleme ile açık olmayan birçok konu netliğe kavuşmuş ancak ilave edilen bazı düzenlemeler yeni tartışmaları gündeme getirmiştir. Bu çalışmamızda ticari defterlerle ilgili (mülga) 6762 ve (yeni) 6102 sayılı yasa ile yapılan düzenlemeler ile yürürlüğe girmeden bu düzenlemeleri değiştiren ve bazı ilave hükümler getiren 6335 sayılı yasa üzerinde duracağız. Ayrıca 6335 sayılı yasa ile getirilen ilave düzenlemeleri 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nda3 yer alan düzenlemeler perspektifinden değerlendirecek konu hakkındaki görüş ve önerilerimize yer vereceğiz. Bunlara ilave olarak vergi inceleme elemanlarının mükellefler nezdinde yaptıkları incelemeler esnasında ticari defterlerle ilgili eski ve yeni Ticaret Kanunu'nda yer alan düzenlemelere aykırı fiilleri tespit etmeleri durumunda yapmaları gerekenleri ortaya koymaya çalışacağız.

  • Bu çalışmamızda serbest meslek kazancı niteliğinde olan telif hakkı kazancı elde eden mükelleflerin Gelir Vergisi Kanunu'nda yer alan istisna hükümlerinden faydalanma esasları, istisna kazançlar üzerinden yapılacak gelir vergisi tevkifatı, ilgili kazançların Katma Değer Vergisi Kanunu karşısındaki durumu ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu5 kapsamında kayıt nizamı hakkında açıklamalar yapılacak olup, bazı özellikli hususlar irdelenecektir.

  • Yazımızda yüksek mahkemenin kararları ışığı altında Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri açısından her türlü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam giderleriyle ilgili yapılabilecek hususlara değinilecek konuyla ilgili görüş ve önerilerimize yer verilecektir.

  • Bu çalışmada ücret geliri (gerçek usule tabi ücretlerin vergilendirilmesi) elde eden hizmet erbabının vergilendirilme prensipleri üzerinde durulacak, GVK'nın 89'uncu maddesinde yer alan eğitim harcamalarının, vergilemede adalet prensibi ve Anayasanın 73'üncü maddesinde hüküm altına alınan "herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür" hükmü çerçevesinde beyanname vermek zorunda olmayan diğer bir ifadeyle tevkif usulüyle vergilendirilen hizmet erbabı ile yıllık beyanname vermek zorunda olan hizmet erbabı ve diğer gelir unsuru elde eden mükellefler arasında ne gibi farklılıklar oluşturduğu ortaya konulacak, konu hakkındaki görüş ve önerilerimize yer verilecektir.

  • Yazımızın birinci bölümünde, gayrimenkulü elinde bulunduranların hukuki niteliği (gerçek kişiler, kurumlar) ile gayrimenkulün niteliği (işyeri, mesken ) bakımından elde edilen kira gelirlerinin vergilendirilmesi hususunu kiralayan ve kiracı açısından açıklamaya çalışmış bulunmaktayız. Yazımızın bu bölümünde ise gayrimenkul kira gelirini Gelir Vergisi Kanunu ile Katma Değer Vergisi Kanunu arasındaki farklılıkları da göz önünde bulundurarak açıklamaya çalışacağız.

  • Yazımızın ilerleyen bölümlerinde ayrıntısına yer vereceğimiz üzere vergi mevzuatında gayri- menkulün tanımından ziyade gayrimenkulün vergilendirilme esaslarına yer verilmiştir. Ayrıca vergi kanunları arasında da bu konuda bir paralellik bulunmamaktadır. Bu nedenlerle gayrimenkul denilince ne anlaşılması gerektiği noktasında müracaat kaynağımız 4721 sayılı Medeni Kanun olacaktır. Medeni Kanun'un 632'nci maddesinde nelerin gayrimenkul olduğu sayılmış olup, bunlar da; "arazi", "tapu siciline daimi ve müstakil olmak üzere kaydedilen haklar" ve "madenler"dir. Ayrıca 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre, "kârgir bir binanın bağımsız bir bölümü" yani apartman dairesi de gayrimenkul olarak sayılmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere gayrimenkulün tanımı vergi mevzuatında tam olarak yapılmamış olmakla birlikte vergilendirilmesi değişik vergi kanunları açısından önem arz etmektedir. Biz yazımızın birinci bölümünde aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, gayrimenkulün kiralanması karşılığı elde edilen kazancın vergilendirilmesi hususunu gayrimenkul sahibi (kiralayan) ile kiracıların hukuki niteliğini de göz önünde bulundurarak muhasebe kayıtları ışığında açıklamaya çalışacağız. Yazımızın ikinci bölümünde ise gayrimenkul kavramının 193 sayılı GVK ile 3065 sayılı KDVK açısından ne anlam ifade ettiğini, kiralayan ve kiracıların hukuki niteliğini de göz önünde bulundurarak irdelemeye çalışacağız.

  • Bu çalışmamızda maddi ve maddi olmayan duran varlıkların değerlemesi, Tekdüzen Muhasebe Sistemi ile Vergi Usul Kanunu hükümleri açısından irdelenecektir.

  • İkmalen ve Re'sen tarhiyata maruz kalan mükelleflerin2 3 Vergi Usul Kanunu kapsamında birçok hakları mevcuttur. Bu haklar Vergi Usul Ka- nunu'nun dördüncü kitabında "cezalarda indirim ve uzlaşma" beşinci kitabında ise dava açma hakları olarak yasal düzenleme altına alınmıştır. Bu haklardan bazıları vergi inceleme raporlarına istinaden düzenlenen vergi ceza ihbarnamelerinin mükellefe tebliği ile başlamakta ( cezalarda indirim, tarhiyat sonrası uzlaşma, dava açma ) bazıları ise vergi tarh edilmeden, ceza kesilmeden ( tarhiyat öncesi uzlaşma ) başlamaktadır. Yazımızda, yapılan vergi incelemeleri neticesinde düzenlenen vergi inceleme raporlarına istinaden ortaya çıkarılan ikmalen veya re'sen tarhi- yatlar ile cezalar noktasında mükelleflerin Vergi Usul Kanunu kapsamındaki haklarından uzlaşma hakkı üzerinde durmaya çalışacağız.

  • Bu çalışmamızda Bireysel Emeklilik ve Şahıs Sigorta Sistemine ödenen prim ve katkı payları konusunda vergi kanunlarında yer alan düzenlemeler ile konu hakkındaki görüş ve önerilerimize yer verilecektir.

  • Yazımızda tarh zamanaşımı müessesesine yer verilecek olup, Vergi Usul Kanunu ile bu kanuna tabi vergi kanunlarında yer alan zamanaşımı mü- essesesinin özellikli durumları üzerinde durulacaktır.

  • Vergi inceleme elemanlarınca mükellefler nezdinde kanun kapsamında bildirim veya beyan dışındaki herhangi bir nedenle yapılan vergi incelemeleri sonucu bulunacak matrah veya matrah farkları üzerinden, kanun kapsamında bildirilen veya beyan edilen tutarların mahsup edilmesi esnasında, beyan ve bildirimler ile ilgili stopajların ödendiğini gösterir belgeler ile defter kayıtları aranabilecek ancak sermaye artırımı için beyan tarihinden itibaren 6 aylık sürenin yasal koruma altına alınmış olması nedeniyle belirlenen süre dolmadan sermaye artırım şartı arana- mayacaktır. 2005 ve sonrası yıllarla ilgili yapılan incelemeler neticesinde bulunan matrah veya matrah farklarından yapılacak mahsuplar için aranan şartlar açısından bir sorun olmamakla birlikte, 2004 yılı incelemeleri için zamanaşımı süresinin 31.12.2009 tarihinde dolması ile varlık barışından faydalanmak için 30.09.2009 tarihinin son gün olması hususları birlikte değerlendirildiğinde 2004 yılıyla ilgili olarak yapılacak vergi incelemeleri sırasında ortaya çıkabilecek sorunlar ve çözüm önerileri yazımızın konusunu oluşturmaktadır.

  • Yazımızda, gayrimenkul alım-satımında ödenen harçların düzenlendiği Harçlar Kanunu'nun 63'üncü maddesinin 5766 sayılı yasa öncesi düzenlemesi ile yasa sonrası düzenlemesi arasındaki farklar örnekler yardımıyla açıklanacak olup, konu hakkındaki görüş ve önerilerimize yer verilecektir.

  • Bu yazımızda gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, yıllık beyanname üzerinden yapabilecekleri indirimlerle ilgili olarak G.V.K.'nın 89 ve K.V.K.'nın 10. maddelerinde yapılan düzenlemeler örnekler verilerek açıklanacak ve bazı özellikli hususlar irdelenecektir.

  • Bilindiği üzere, GVK'nrn mükerrer 80. maddesinin birinci f>kras>n>n 6 numaral> bendi uyarınca; iktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) arazi, bina, maden suları, menba suları, madenler, taş ocakları, kum ve çakıl istihsal yerleri, tuğla ve kiremit harmanları, tuzlalar ve bunlar>n mütemmim cüzileri ve teferruat>, voli mahalleri ve dalyanlar, gayrimenkul olarak tescil edilen haklar, gemi ve gemi payları ile bilumum motorlu tahmil ve tahliye vasıtalarının iktisap tarihinden başlayarak dört yıl içinde elden ç>kar>lmas>ndan doğan kazançlar değer artIş> kazanc> sayılmaktadır. 5615 sayılı Kanun'un 5. maddesi ile GVK'nın mükerrer 80. maddesinin birinci fıkrasının 6 numaralı bendinde yer alan "dört y>l içinde" ibaresi "beş y>l içinde" olarak değiştirilmiş ve bu değişiklik 01.01.2007 tarihinden geçerli olmak üzere 04.04.2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu değişiklikten sonra, ivazsız olarak iktisap edilenler hariç, yukarıda saydığımız mal ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak beş y>l içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer art>ş> vergi raporu kazanc> sayılacaktır. Bir başka ifade ile söz konusu mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilenmemesi için, iktisap tarihinden itibaren bes yıl süreyle elde tutulması gerekmektedir. Ancak 5615 sayılı Kanunla yapılan değişiklik 01.01.2007 tarihinden sonra iktisap edilen mal ve haklar için söz konusudur. Zira anılan Kanun'un 11. maddesi ile GVK'ya eklenen geçici 71. maddede 01.01.2007 tarihinden önce iktisap edilmiş olan mal ve haklar>n elden ç>kar>l- mas>ndan doğan kazançlar>n vergilendirilmesinde dört yıllık sürenin esas al>nacağ> hükme bağ- lanm>şt>r.

  • Vergi Usul Kanununun 353/3. maddesinde nihai tüketicilerin yasal belge almadıkları, yaptıkları alış verişlerde yasal belgelerini almamaları halinde kesilecek ceza ve bu cezanın kesilebil- mesi için gerekli olan şartlar hükmolunmuştur. Kanunun verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 371 sıra no'lu Vergi Usul Genel tebliği ile 17/04/2007 tarihinden itibaren yoklama yapmaya yetkili memurların tamamı, 232 nci maddenin birinci fıkrasının 1 ila 5 numaralı bentlerinde sayılanlar dışında kalan kişilerin yani mükellef olmayanların satın aldıkları mallar ya da hizmetler için belge alınmadığına ilişkin tespitleri yapma hususunda yetkili kılınmış olup, yapılan değişiklikle kanunun kapsamı ve uygulanabilirliği genişletilmiştir. Bu çalışmamızda yapılan kanuni düzenlemenin uygulanması, belge düzenine uyumun sağlanması, karşılaşılabilecek sorunlar ve çözüm önerilerine yer verilecektir.

  • Duran varlıklar Tekdüzen hesap Planında; bir yıldan veya bir normal faaliyet döneminden daha uzun sürelerle işletme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için kullanılmak amacıyla elde edilen ve ilke olarak bir y ı lda veya normal faaliyet dönemi içinde paraya çevri lmesi veya tüketilmesi öngörülmeyen varlıkları kapsamaktadır. Duran Varlıklar; Ticari Alacak lar, Diğer Alacaklar, Mal i Duran Varlıklar, Maddi Duran Varlıklar, Maddi Olmayan Duran Varlıklar, Özel Tükenmeye Tabi Varlıklar, Gelecek Yıllara Ait Giderler ve Gelir Tahakkukları ve Diğer Duran Varlıklar olarak bölümlere ayrılmışt ı r. Maddi ve maddi olmayan duran yarlıkların değerlemesine ilişkin hükümler Vergi Usul Kanununun 269-273. maddeleri aras ı nda gayrimenkuller ve demirbaş l arın değedemesi başl ı ğı altında düzenlenmiştir. Ayrıca özellik arz eden maliyet bedeli bilinmeyen duran varlıklar ile gayrimenkuller de özel maliyet bedeli ile ilgili düzenlemelere de yer verilmiştir. Bu çalışmamızda maddi ve maddi olmayan duran varlıkların değerlenıesi, Tekdüzen Muhasebe Sistemi ile Vergi Usul Kanunu hükümleri açısından irdelenecektir.

  • GVK yönünden, serbest meslek faaliyetlerinde "tahsil esası" geçerli olup, bu faaliyetlerden doğan kazancın vergilendirilebilmesi için tahsil edilmiş olması gerekli iken serbest meslek faaliyetlerinde KDV yönünden vergiyi doğuran olay, hizmetin ifası ile meydana gelmekte olup, bedelin tahsil edilip edilmemesinin bu anlamda herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, GVK açısından serbest meslek faaliyeti hangi yıl içinde " elde edilmiş" ise yani tahsil edilmiş ise o yılın geliri sayılmakta, bu anlamda hizmetin hangi yılda sunulduğu ve hizmet bedeline hangi yılda hak kazanıldığı bir hüküm ifade etmemektedir.Serbest meslek faaliyetlerine ilişkin vergilendirme bakımından GVK ve KDVK'nın farklı hükümler içermesi, bu hizmetlerin vergilendirilmesinde sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca, bu konuda vergi idaresi ve yargı organlarının görüş ve kararlarının farklı olması da, konuya ilişkin mevcut tereddütleri daha da artırmaktadır. Makalemizde SMK'nın tespiti ile ilgili GVK ile KDVK yer alan düzenlemeler arasındaki farklılıklar,yargı organlarının bu konudaki kararları ile birlikte değerlendirilecek mevcut tereddütlerin giderilmesi yönünden çözüm önerileri sunulacaktır.

  • 4857 sayılı yeni iş kanunu'nun 8.maddesinde iş sözleşmesinin ciş Kanunu'nda ilk defa "hizmet akdi" ibaresi yerine "iş sözleşmesi" ibaresi kullanılmıştır. ) tanımı şu şekilde yapılmıştır. "Bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir." Hizmet akdi tarafiara sürekli olarak borç yükleyen bir özel hukuk sözleşmesidir. Tarafların böyle bir sözleşmeye ömür boyu bağlı kalmaları beklenemez. Taraflardan herhangi birinin iş sözleşmesini bozmasının bazı kanuni yaptırımları vardır. Kanuni yaptırımlardan en önemlisi kıdem tazminatıdır. Kıdem tazminatı, kanunda belirtilen asgari bir çalışma süresini dolduran işçinin hizmet akdinin kanunda sayılan nedenlerden biriyle son bulması halinde, işve rence işçiye ya da mirasçılarına ödenen bir paradır. Kıdem tazminatının hukuki niteliği konusunda uygulamada bir fikir birliği yoktur. Bu konuda çeşitli görüşler vardır. Kıdem tazminatının ücret, işsizlik sigortası, ikramiye, tazminat olduğu yönünde çeşitli . görüşler vardır. Kıdem tazminatı, 01.09.1971 tarih ve 13943 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1475 sayılı iş Kanunu'nun 14.maddesinde düzenleniyordu. 1475 sayılı iş Kanunu, 10.06.2003 tarih ve 25134 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4857 sayılı yeni iş Kammu ile yürürlükten kalkmıştır. Ancak kıdem tozminatı ile ilgili 4857 sayılı iş Kanunu'nun geçici 6. maddesinde kıdem tozminatı için bir kıdem tozminatı fonu kurulacağı, buna ilişkin yasa yürürlüğe girineeye kadar 1475 sayılı iş Kanunu'nun 14. maddesi hükümlerine göre kıdem tozminatı haklarının saklı olacağı hükme bağlanmıştır. Başka bir ifadeyle kıdem tozminatı halen yürürlüktedir. Dolayısıyla bu hükme göre hak edilmesi halinde işçilere kıdem tozminatı ödenmesi gerekmektedir. Bu çalışmamızda kıdem tazminatıyla ilgili 1475 ve 4857 sayılı iş Kanunlarında yer alan düzenlemeler ortaya konulmaya çalışılacak, tozminatın ödenmesi, hesaplanması, muhasebeleştirilmesi ve vergi kanunları karşısındaki durumu ile diğer usul ve esaslar hakkında gerekli değerlendirmeler yapılacaktır.

  • Günümüzde işletmeler çalışaıNlarına asıl ücretlerinin yanında çeşitli adlar altında ayni yardımlarda (Aile yardımı , çocuk yardımı, giyecek yardımı, yakocak yardımı, yemek yardımı gibi) bulunmaktadırlar. işletmelerce yapılan bu yardımlar personelin motivasyonunu sağlamakta ve verimliliğini artırmaktadır. Gelir idaresi, çalışanlara yapılan ayni yardımlar konusunda işverene ve çalışanlara bir takım vergisel avantajlar sağlamaktadır. Gelir Vergisi Kanunu 'nun 6ı 'inci maddesinde ücret; işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir şeklinde tanımlanmış , ikinci fıkrasında ise ücretin ödenek, tazminat. kasa tozminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı ...... şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmeyeceği belirtilmiştir . Ayrıca G.V.K . nın 23/8'inci maddesinde; "Hizmet erbabına işverenlerce yemek verilmek suretiyle sağlanan menfaatler Cişverenlerce , işyerinde veya müştemilatında yemek verilmeyen durumlarda çalışılan günlere ait bir günlük yemek bedelinin (2004/8295 sayılı BKK ile ı . ı .2005'ten itibaren 7,50 YTL'yi) aşmaması ve buna ilişkin ödemenin yemek verme hizmetini sağlayan mükelleflere yapılması şarttır . Ödemenin bu tutarı aşması halinde, aşan kısım ile hizmet erbabına yemek bedeli olarak nakden yapı l an ödemeler ve bu amaçla sağlanan menfaatler ücret olarak G.V. açısından C çalışanlar açısından) vergilendirilir."denilmektedir. Bu madde ile işverence verilen yemek bedelinin istisnadan yararlanma şartları belirlenmiştir. Ayrıca G.V.K.nın 40/2'nci maddesiyle de hizmetli ve işçilerin iş yerinde veya iş yerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri ....... işletme için safi kazancın tespitinde gider olarak kabul edilmiştir . Bu yazımızda, işletmelerin personeline sağladığı yemek verme hizmetinin uygulama şekillerinden olan yemek çeki sisteminin uygulanmasının, usulleri, belge düzeni, vergi mevzuatı karşısındaki durumu, eksik ve olumlu yönleri ile irdelenmeye çalışılacaktır.