VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Denetmeni

Uğur UĞURLU





  • Finansal kiralama sözleşmesi; kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü kişiden satın aldığı veya başka suretle temin ettiği bir malın zilyetliğini, her türlü faydayı sağlamak üzere ve belli bir süre feshedilmemek şartıyla kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakmasını öngören bir sözleşmedir. Finansal kiralama konusu malın mülkiyetinin kiralayan şirkete ait olmasıyla birlikte, taraflar sözleşmede, sözleşme süresi sonunda kiracının, malın mülkiyetini satın alma hakkına haiz olacağını kararlaştırabilmesi mümkündür. Katma Değer Vergisi Kanun'un 30/b maddesinde, faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların, bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere, işletmelere ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin indirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Vergi İdaresi tarafından verilen muktezalar ve Danıştay Kararında, finansal kiralama sözleşmesinde finansal kiralamaya konu binek otomobillerin mülkiyetinin kira süresi sonunda kiracıya devredileceği durumlarda kira ödemelerine ilişkin faturalarda gösterilen KDV indirilemeyeceği, bu vergilerin gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınacağı, finansal kiralama sözleşmesinde mülkiyet devri öngörülmediği durumda ise kira tutarı üzerinden ödenen KDV'nin indirim konusu yapılabileceği belirtilmiştir.

  • KDV Genel Uygulama Tebliğinde tüm KDV mükelleflerin ve KDV mükellefi olmasa dahi bazı ku- rumların ağaç işleme endüstrisinde kullanılan ve ilk madde-malzeme niteliğinde olan her türlü ağaç, tomruk, odun ile bunların önceden belirlenmiş ölçülerde biçilmesiyle elde edilen inşaatlık, doğra- malık, marangozluk, mobilyalık ve benzeri kereste, mobilya ve kereste imalatı sonucu ortaya çıkan kırpıntı, çıta ve benzeri imalat artıkları ile odun artığı talaş teslimlerinden %50 oranında KDV tevkifatı yapması gerektiği belirtilmiştir. Ancak orman ürünlerine ait KDV tevkifat uygulaması kapsamına giren malzemelerin çok detaylı bir şekilde tebliğde açıklanmaması, bu konuyla ilgili mükelleflerin sıkça Gelir İdaresi Başkanlığından görüş talep etmesine neden olmuştur.

  • Kâr payı avansı, kâr payından mahsup edilmek üzere ara dönem finansal tablolara göre oluşan kârlar üzerinden ortaklara ve kâra katılan diğer kimselere dağıtımı yapılan tutarı ifade etmektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'un 509. maddesinin üçüncü fıkrasında kâr payı avansının, Sermaye Piyasası Kanunu'na tabi olmayan şirketlerde, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının bir tebliğ ile düzenleneceği belirtilmiştir. Şirketlerin kâr payı avansı dağıtımında uyacakları usul ve esaslar ile ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından "Kâr Payı Avansı Dağıtımı Hakkındaki Tebliğ" çıkarılmıştır. Dağıtılacak kâr payı avansı, varsa geçmiş yıllar zararlarının tamamının, vergi, fon ve mali karşılıkların, kanunlara ve sözleşmeye göre ayrılması gereken yedek akçelerin, varsa imtiyazlı pay sahipleri, intifa senedi sahipleri ve kâra katılan diğer kimseler için ayrılacak tutarların, oluşan ara dönem kârından indirilmesi suretiyle hesaplanacak ve ödenecek kâr payı avansı, bu şekilde hesaplanan tutarın yarısını geçemeyecektir.

  • Yurt dışında bulunan dil okulları ve üniversitelerin Türkiye'de bulunan temsilciliklerinin yapmış oldukları öğrenci bulma işlemleri, ticari kazanç kapsamında vergilenmekle birlikte, hizmet Türkiye içinde ifa edilmesi nedeniyle KDV'nin konusuna girmektedir. Türkiye'de bulunan mükelleflerin yurt dışında bulunan dil okulları ve üniversitelere vermiş oldukları hizmet karşılığında bu okullardan almış oldukları komisyonlar için yurt dışındaki okul adına fatura düzenlemeleri gerekmektedir. Bu durumda; hizmet yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olmakta, hizmet faturası yurt dışındaki müşteri adına düzenlenmekte ve hizmetten yurt dışında yararlanılmış olması şartlarının tamamı gerçekleşmiş olmaktadır. Bu nedenle yurt dışında bulunan dil okulları ve üniversitelere verilen hizmetin, hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmesi ve düzenlenen faturada KDV hesaplanmaması gerekmektedir. Ancak yurt dışında bulunan dil okulları ve üniversitelerin Türkiye'de bulunan temsilciliklerinin vermiş oldukları hizmet karşılığında öğrenciden aldıkları komisyonlar için öğrenci adına fatura düzenlenmesi gerektiği için bu hizmet, hizmet ihracı kapsamında değerlendirilemeyecek ve KDV'ye tabi olacaktır.

  • Gelir vergisinde matrahı hesaplarken dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birisi de kanunen kabul edilen ve edilmeyen giderlerdir. Ticari kazancın tespitinde indirilebilecek ve indirilemeyecek giderlere ilişkin düzenlemelere Gelir Vergisi Kanunu'nun 40. ve 41. maddesinde yer verilmiştir. Gelir Vergisi Kanunu'nun 40. maddesinin ilk fıkrasında "Safi kazancın tespit edilmesi için aşağıdaki giderlerin indirilmesi kabul edilir" dendikten sonra maddeler halinde indirilebilecek giderlere ilişkin açıklamalar, Gelir Vergisi Kanunu'nun 41. maddesinin ilk fıkrasında ise "Aşağıda yazılı ödemelerin gider olarak indirilmesi kabul olunmaz" dendikten sonra maddeler halinde açıklamalar yapılmıştır.

  • Bilindiği üzere yapılan masraflara ilişkin fatura asıl muhatap adına alınmalıdır. Ancak uygulamada bazı durumlarda yapılan masraflara ilişkin fatura asıl muhatap yerine başka kişiler adına düzenlenebilmektedir. Bu durumda faturanın asıl muhatabına aktarılması için adına fatura düzenlenen tarafından asıl muhataba fatura kesilmesi gerekmektedir. Düzenlenen bu faturalara uygulamada yansıtma faturası denmektedir. Masraf aktarımı işlemi nedeniyle düzenlenen faturalarda KDV gösterilip gösterilmeyeceğine, aktarılan masraflar nedeniyle KDV ödenip ödenmediğine bakılarak karar verilmelidir. Masraf aktarılması işleminde, aktarılan masraf nedeniyle KDV yüklenilmiş ise, bu masrafların gerçek ilgilisine yansıtılması amacıyla düzenlenen faturalarda KDV gösterilmelidir. KDV'ye tabi olmayan veya KDV'den istisna edilen işlemlerden doğan masrafların ilgilisine aktarılması nedeniyle düzenlenen faturalarda ise, aktarıma konu masraflar için KDV yüklenimi söz konusu olmadığından, KDV hesap- lanmamalı ve gösterilmemelidir.

  • Yurt dışından verilen online eğitimde, eğitimi Türkiye' de işyeri veya temsilcisi olmayan yurt dışında bulunan bir üniversite (genellikle şirket şeklinde kurulmaktadır) vermekte, öğrenciler ise bulun karşılığında yurt dışındaki üniversiteye belli tutardaki dövizi banka aracılığı ile göndermektedir. Ancak söz konusu üniversitenin Türkiye' de bulunmaması yapılacak vergilemenin nasıl olacağı konusunda tereddüde neden olmuştur. Bizde makalemizde bu konuyu açıklamaya çalışacağız.

  • İşyeri olarak kiralanan gayrimenkule kiracı mükellefler tarafından gerek faaliyete başlamadan önce gerekse de faaliyet devam ederken bazı harcamalar yapabilmektedir. Kiralanan işyeri için yapılan harcamalar normal tamir bakım kapsamında harcamalar olabileceği gibi gayrimenkulü genişletmek veya gayrimenkulün iktisadi kıymetini artıracak kapsamında harcamalar olabilir. İşyeri olarak kiralanan gayrimenkule yapılan normal tamir, bakım ve temizleme giderleri yasal defterlere doğrudan gider kaydedilirken, gayrimenkulü genişleten veya değerini artıran giderler yasal defterlere "264 Özel Maliyetler" adlı hesaba kaydedilip, kira süresi içerisinde ve eşit miktarlarda amortisman ayrılmak suretiyle gider kaydedilmesi gerekmektedir.

  • KDV Kanunu'nun 13'üncü maddesinin (d) bendine göre, yatırım teşvik belgesi sahibi mükelleflere teşvik belgesi kapsamındaki makine-teçhizat teslimleri KDV'den istisna tutulmuştur. Söz konusu istisna uygulamasına ilişkin esaslar birçok tebliğ ve sirküler ile açıklanmıştır. Teşvik belgesi ile ilgili olarak yapılan tüm bu açıklamalara rağmen teşvik belgesi sahibi mükellefler uygulamada birçok konuda tereddüt yaşamakta ve vergi idaresinden tereddüt ettikleri hususla ilgili olarak görüş istemektedir. Makalemizde de yatırım teşvik belgesi sahibi mükelleflerin en çok tereddüt ettikleri hususları vergi idaresinin görüşleri doğrultusunda açıklamaya çalıştık.

  • 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanun'un 12'nci maddesinde yapılan değişiklik ile taşıt satışlarından alınan özel tüketim vergisinin, satıcılar tarafından çeşitli yollara sapılarak azaltılmasını engellemek amacıyla asgari Özel Tüketim Vergisi uygulaması yürürlüğe konulmuştur. Bu uygulama ile taşıt satışlarından alınan ÖTV nin belli bir tutarın altında olması engellenmiştir. Ancak yapılan bu düzenlemeye rağmen uygulamada satıcılar çeşitli yollarla yine ÖTV kaybına sebebiyet vermesi üzerine kanun koyucu 6487 sayılı Kanunla 11.06.2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Özel Tüketim Vergisi Kanun'un 12'nci maddesini değiştirmiştir. Yapılan söz konusu değişiklikten sonra, Özel Tüketim Vergisi Kanunu'na ekli (II) sayılı listedeki malların vergisi, mukellefin alış bedeli veya yurtiçindeki imlataçının satış bedeli veyahut ithalat durumunda ithalatçının satış bedeli üzerinden belirlenecek miktarlardan en yüksek olanı dikkate alınarak hesaplanır.

  • Bilindiği üzere pikap türü araçlar tek kabinli veya çift kabinli kamyonet tipi araçlardır. Pikap türü araçların birden fazla koltuk sırasına sahip olması ve bu araçların hem insan taşınmasına mahsus kapalı kabini hem de eşya taşınmasına mahsus açık veya kapalı alanı olmak üzere iki ayrı alandan meydana gelmeleri bu araçların binek otomobil KDV oranına mı yoksa ticari araç KDV oranına mı tabi olacağı hususunda tereddüt yaşanmasına neden olmuştur. Bizde makalemizde tek kabinli veya çift kabinli pikapların tabi olacağı KDV oranının ne olacağı hususunu Vergi İdaresinin görüşleri doğrultusunda açıklamaya çalışacağız.

  • Bilindiği üzere 213 sayılı Vergi Usul Kanun'un* 1"Şüpheli Alacaklar" başlıklı 323'üncü maddesinin birinci fıkrasının iki numaralı bendinde ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olarak yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılarak bu tutarların gider yazılmasının mümkün olduğu belirtilmiştir. Küçük alacakların büyük sorun yaratacağı sektörlerin başında ise daha çok kalabalık müşteri kitlesine sahip olan telekomünikasyon şirketleri, elektrik, gaz dağıtım şirketleri, kablolu yayın ve dijital yayın şirketleri gelmektedir. Çok sayıda tahsil edilemeyen küçük alacağı bulunan bu işletmeler için Vergi Usul Kanun'un 323'üncü maddesinin birinci fıkrasının iki numaralı bendi önemli bir yere sahiptir.

  • 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun'un 3'üncü maddesinde tarımsal faaliyet, kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde veya kamuya mahsus mahallerde; ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah yoluyla yahut doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünleri elde edilmesini ve/veya bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından; muhafazasını, taşınmasını veya pazarlanması şeklinde tanımlanmış olup, bu şekilde tarımsal faaliyette bulunanlar da anılan Kanun'un 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiştir. Diğer taraftan, 5510 sayılı Kanunun 88'inci maddesinin 12'nci fıkrasında; 5510 sayılı Kanun'un 4'üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi kapsamında sigortalı olarak tescil edilmiş olanların prim borçlarını, sattıkları tarımsal ürün bedellerinden borç tutarını geçmemek şartıyla % 1 ilâ % 3 oranları arasında olmak üzere kesinti yapılmak suretiyle tahsil etmeye Sosyal Güvenlik Kurumunun yetkili olduğu belirtilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu da bu yetkisini 01.03.2013 tarihinde yayınladığı "Tarımsal Faaliyette Bulunanların Prim Borçlarının Sattıkları Tarımsal Ürün Bedellerinden Kesinti Yapılmak Suretiyle Tahsil Edilmesine Dair Tebliğ" ile kullanmıştır.

  • Tarla ve laboratuar kontrolleri sonucunda genetik, fiziksel ve biyolojik değeri tespit edilen ve bu tespitinde bir belge ile tespit edilmesi sonucu elde edilen tohumlara sertifikalı tohumluk denmektedir. Sertifikalı tohum, her türlü deneme ve inceleme yapılarak satışına izin verilen, çeşit saflığı sağlanmış tohumlardır. Makalemizde sertifikalı tohumların teslimi ile bu tohumların sertifikasız olarak teslimi halinde uygulanacak KDV oranını açıklamaya çalışacağız.

  • Bugün İstanbul'da bulunan 20.000 adete yakın taksi plaka ücretlerinin 500.000 TL ile 1.000.000 TL arasında satılması bu sektördeki kazancın ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Ayrıca son dönemde yıllık taksi plaka kiralama ücretleri 50.000 TL ye ulaşmıştır. Değeri 500.000 TL ile 1.000.000 TL arasında olan, kirası 50.000 TL ye ulaşan taksi plakaları bu işi yapan kişilerin bu işten ne kadar çok para kazandıklarını ortaya koymaktadır. Diğer taraftan taksi işletmeciliği yapan mükelleflerin ödediği vergilere bakıldığında ise çok düşük tutarlarda gelir beyan edildiği görülmektedir. Taksi işletmeciliğinin hizmet sektöründe faaliyet göstermesi ve kendine özgü yapısının bulunması nedeniyle sektörün kayıt altına alınması için yolcu taşıma işi karşılığında anında belgeleme yapılması zorunludur. Aksi takdirde gelirini gizleyen taksi işletmelerin sonradan Vergi İdaresi tarafından kazançlarının tespiti mümkün olmamaktadır. Bu nedenle taksi işletmeciliğini kayıt altına almada, verilen yolculuk hizmeti karşılığında gelirin anında belgelenmesi çok önem arz etmektedir. Yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde kayıt dışı ekonomiden kayıtlı ekonomiye geçişte önemli bir adım da taksi işletmeciliği sektöründeki kayıt dışılığın önlenmesidir. Bu sektördeki kayıt dışılığı bitirecek adım ise taksilerde bulunan taksimetrelere mali hafıza yüklenmesi ve taksimetrelerde yer alacak bir yazılım ile taksimetredeki bilgilerin GPRS aracılığıyla bir veri bankasına aktarılmasıyla gerçekleşmiş olacaktır.

  • Bilindiği üzere, 24.12.2012 tarih ve 2012/4116 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı* 1 Büyük Şehir Belediye Kanunu kapsamındaki büyük şehirlerde, net alanı 150 m2'ye kadar olan konut teslimleri için lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılan ve üzerine yapıldığı arsanın emlak vergisi arsa birim m2 vergi değeri; beş yüz Türk lirasının altında olan konutlar için %1, beş yüz Türk lirası ile bin Türk lirası arasında olan konutlar için %8, bin Türk lirası ve üzerinde olan konutlar için %18 KDV oranı belirlenmiştir. Diğer taraftan Büyük şehirlerde yer alan ve inşaat yapı ruhsatı 1 Ocak 2013 tarihinden önce alınmış konutlar, Büyük şehirlerde yer alan ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerlerde yapılan konutlar, Büyük şehirlerde yer alan ve arsa metrekare birim değeri 500 lira ve üzeri olmakla birlikte lüks veya birinci sınıf inşaat grubuna girmeyen konutlar, Büyük şehirlerde yer alan ve lüks veya birinci sınıf inşaat grubuna girmekle birlikte arsa metrekare birim değeri 500 liranın altında olan konutlar ve Büyükşehirlerde olmayan tüm konutlar ilgili Bakanlar Kurulu Kararı dışında tutulmuş olup bu kapsama giren konutlara net alanı 150 m2'ye kadar olan konut teslimleri için KDV oranı %1, net alanı 150 m2'yi aşan konut teslimlerinde KDV oranı %18 olan uygulamaya devam edilecektir. Anlaşılacağı üzere konut teslimlerinde ilgili konutun net alanının metrekaresi uygulanacak KDV oranı açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle konutlarda net alan hesaplamasının doğru yapılması çok önemlidir.

  • Bilindiği üzere zamanaşımı, kanunda belirlenmiş bir sürenin geçmesi ile bir hakkın kazanılması ya da kaybedilmesi şeklinde de tanımlanabilmektedir. Tarh zamanaşımı ise vergiyi doğuran olayın meydana gelmesinden itibaren kanunda belirtilen sürenin geçmesine rağmen, verginin tarh edilerek mükellefe tebliğ edilmediği veya tahakkuk ettirilmediği durumlarda meydana gelmektedir. Damga vergisinde de diğer vergi türlerinde olduğu gibi zamanaşımı süresi 5 yıldır. Yani damga vergisine tabi bir kağıda ait verginin ödenmemesi durumunda, bu kağıdın düzenlendiği tarihi takip eden 5 yıl içinde bu vergi, tarh edilerek mükellefe tebliğ edilmediği veya tahakkuk ettirilmediği durumlarda zamanaşımına uğrayacaktır. Ancak damga vergisine tabi bir kâğıt olan kira kontratlarına ait damga vergisinin zamanaşımına uğramasına rağmen kira kontratının hükmünden faydalanma devam ettiği takdirde karşımıza farklı durumlar çıkabilmektedir.

  • Bilindiği üzere Damga Vergisi Kanunu'na ekli (1) sayılı tablonun "I.Akitlerle İlgili Kağıtlar" başlıklı bölümünün A/2 fıkrasında kira mukavelenamelerinin (mukavele süresine göre kira bedeli üzerinden) belli bir parayı ihtiva etmesi durumunda binde 1,65 oranında damga vergisine tabi olduğu belirtilmiştir. Son zamanlarda yaşanan ekonomik krize bağlı olarak kiracılar, kiralayanlara yüksek tutarda belli bir kira ödemek yerine hasılatın belli bir yüzdesini kira olarak vermek istemektedir. Bu nedenle son zamanlarda yapılan bir çok kira kontratında, kira bedeli cironun (hasılatın) belli bir yüzdesi şeklinde belirlenmektedir. Bizde makalemizde bu durumdaki kontratların damga vergisi karşısındaki durumunu açıklamaya çalışacağız.

  • Damga vergisi kâğıt üzerinden alınan bir vergi olması nedeniyle vergi dairesine kayıtlı olsun olmasın herkesin mükellef olabileceği bir vergi türüdür. Bu nedenle damga vergisi geniş bir uygulama alanına sahiptir. Bu denli geniş uygulama alanına sahip bir verginin hazineye eksiksiz olarak intikal etmesi de büyük önem arz etmektedir. Bu durumu gören kanun koyucu damga vergisinin tahsilatını güvence altına alınmak amacıyla çeşitli sorumluluk müesseseleri oluşturmuştur. Bu sorumluluk müesseselerin- den biri de damga vergisi ödenmemiş veya eksik ödenmiş kâğıtların kamu kurumlarına (bundan böyle resmi daire olarak anılacaktır.) ibraz edildiği takdirde kurumlar tarafından yapılacak işlemlerdir. Uygulamada damga vergisi ödenmemiş veya eksik ödenmiş kâğıtlar resmi dairelere ibraz edildiğinde resmi daireler bu kâğıtları damga vergisi ödenene kadar işleme koymamaktadır. Biz de bu çalışmamızda damga vergisi ödenmemiş veya eksik ödenmiş kâğıtların resmi dairelere ibraz edildiği takdirde resmi dairelerin bu kâğıtları işleme koyup koyamayacakları hususunu açıklamaya çalışacağız.

  • Bilindiği üzere kira sözleşmesi, taşınır veya taşınmaz bir malın belirli bir bedel karşılığında geçici bir süre için kullanılması için varılan anlaşmadır. 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun* 1 299'uncu maddesinde kira kontratı, "Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir." şeklinde tanımlanmıştır. Kira kontratları (kira sözleşmeleri) esas olarak damga vergisine tabidir. Damga Vergisi Kanunu'na ekli (1) sayılı tablonun I-A/2 bölümünde "kira mukavelenamelerinin (mukavele süresine göre kira bedeli üzerinden) belli bir parayı ihtiva etmesi durumunda binde 1,65 oranında damga vergisine" tabi olduğu hüküm altına alınmıştır. Kira şerhi ise bir gayrimenkulün sahibi ile kiracı arasında düzenlenmiş bulunan kira sözleşmesinin tapu kütüğüne şerh edilmesi veya işlenmesidir. Tapu kütüğüne şerh edilmeyen kira sözleşmeleri, süresi ne olursa olsun, üçüncü şahısları bağlamamakta ve bir hüküm ifade etmemektedir. Kiralanan bir taşınmaza tapu kayıtlarında kira şerhi konulması halinde damga vergisi uygulamasının nasıl olacağı gerek mükellefler nezdinde gerekse de Tapu İdaresi nezdinde tereddütlere neden olmuştur. Biz de makalemizde kiralanan bir taşınmaza tapu kayıtlarında kira şerhi konulması halinde damga vergisi uygulamasının nasıl olacağını detaylı bir şekilde açıklamaya çalışacağız.

  • Bilindiği üzere Vergi Kanunlarına göre esas kural; mükellefler tarafından işle ilgili olarak yapılan ticari ve mesleki kazançların belirlenmesinde elde edilen kazançtan indirilecek olan giderlerin, vergi kanunlarında niteliği belirlenmiş fatura, yazar kasa fişi, perakende satış fişi, gider pusulası gibi yazılı bir belge ile tevsik edilmesidir. Ancak bazı durumlarda iş ile ilgili yapılan harcamaların belgelendirme imkânı bulunmamaktadır. Yapılan harcamaların yasal defterlere gider yazılmaması 'gerçek vergi matrahmm' bulunması ilkesine ters düşmektedir. Bu durumu gören kanun koyucu bazı durumlarda tevsik edilmeyen belgesiz harcamanın da gider yazılmasına müsaade etmiştir. Bizde bu makalemizde fatura veya benzeri belgeye bağlanamayan bazı harcamaların nasıl gider yazılacağı ve bu giderler nedeniyle ödenen KDV' nin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususunu açıklamaya çalışacağız.

  • Bu yazımızda devlet veya kamu tüzel kişileri lehine yapılan kamulaştırma işlemlerine ilişkin düzenlenen kâğıtlar ile kamulaştırma bedelinin ilgilisine ödenmesi sırasında düzenlenen kâğıtların damga vergisine tabi olup olmadığı hususunu açıklamaya çalışacağız.

  • Bilindiği üzere gayrimenkul alım satımı yapan işletmelerin stoklarında bulunan gayrimen- kullerin, gerek işletme sahipleri tarafından kendilerine, eşlerine, çocuklarına verilmesi gerekse de 3. kişilere bağışlanması gibi sebeplerle işletmeden çekilmesi durumunda söz konusu gayrimenkullerin emsal bedeli ile işletmeden çıkışının yapılması gerekmektedir. Ancak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 267'nci maddesinde yer alan üç çeşit emsal bedelden hangisinin uygulanacağı konusunda tereddüt yaşanmaktadır. Emsal bedel ile işletmeden çıkışının yapılması gereken gayrimenkuller için Vergi Usul Kanunu'nun 267'inci maddesinde yer alan emsal bedel çeşitlerinden hangisinin uygulanacağı konusunda gerek Vergi İdaresi gerekse de Yargı farklı kararlar vermişlerdir. Bizde makalemizde bu hususu açıklamaya çalışacağız.

  • GSM şirketleri tarafından gerek faturaları hatlarda gerekse de kontörlü hatlar aracılığıyla toplanan bağışlardan katma değer vergisi hesaplanıp hesaplanmayacağı hususunda tereddüt yaşanmasının yanı sıra özellikle kontörlü hatların özel matrah şekline tabi olması ve faturalı hatların aksine daha konuşma yapılmadan kontör bedelleri içinde KDV nin tahsil edilmesi yapılacak uygulamanın ne olacağı konusunda sıkıntı yaratmaktadır. Biz de makalemizde bu hususu vergi idaresi tarafından verilen muktezalardan yola çıkarak açıklamaya çalışacağız.

  • Bu yazımızda meslek mensubu olan Serbest Muhasebeci ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerin' muhasebecilik hizmeti verdiği mükelleflerin sahte veya yanıltıcı fatura kullanması durumunda meslek mensuplarının sorumluluklarının nasıl olacağını tartışacağız.

  • Bilindiği üzere 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu' nun' 40'ıncı maddesi, safi kazancın tespitinde hangi giderlerin indirilebileceğini (10) bent halinde düzenlemiştir. Söz konusu maddenin beşinci bendinde ise kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan ve işte kullanIlan taşItların giderlerinin kazançtan indirilebileceği hüküm altına alınmıştır. Kanunun amir hükmü bu olmakla birlikte yapılan vergi incelemelerinde birçok mükellefin işletmelerinin aktiflerinde kayıtlı olmamakla birlikte işte kullandıkları taşıtlara ait yaptığı tamir bakım giderleri, akaryakıt giderleri gibi harcamaları ilgili dönem kazancından indirdiği görülmektedir. Bu yazımızda envantere dahil olmayan ancak işte kullanılan taşıtlara ait giderlerin dönem kazancından indirilip indirilemeyeceği hususunu açıklamaya çalışacağız

  • 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na tabi idareler sürekli olarak akaryakıt, kırtasiye, büro malzemesi, temizlik malzemesi gibi mal ve tercüme, sigorta, kargo gibi hizmetlere ihtiyaç duymaktadır. Kamu İhale Kanunu'na tabi idarelerin sürekli biçimde ihtiyaç duydukları ve sıklıkla alım yapmak durumunda kaldıkları bu gibi mal ve hizmetler için her defasında ihale işlemlerini yapmak durumunda kalmaları bu idareleri zor durumda bırakmıştır. Bu durumun yarattığı sıkıntıları önlemek isteyen kanun koyucu öncelikle 5680 sayılı Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Ka- nun'la sadece sağlık kuruluşlarına, 5812 sayılı Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile de tüm resmi dairelere "çerçeve sözleşme" yapma imkânı getirmiştir. Bizde bu makalemizde kamu ihalelerinde düzenlenen çerçeve sözleşmelerinin damga vergisi karşısındaki durumunu açıklamaya çalışacağız.

  • İHALE KARAR DAMGA VERGİSİ

    25.12.2016 09:12

    Kamu kurumları ile kamu kurumlarına mal ve hizmet satan özel sektör işletmeleri arasında gerçekleşen bu ihale sürecinde Damga Vergisi Ka- nunu'nun konusuna giren birçok kâğıt düzenlenmektedir. Düzenlenen bu kâğıtlardan biride ihale kararıdır. Bizde bu makalemizde ihale kararlarının damga vergisi karşısındaki durumunu ve özellikli bazı hususları birlikte açıklamaya çalışacağız.

  • Bu makalemizde serbest meslek erbabının, yanında çalıştırdığı eşine yaptığı ücret ödemelerinin ve bu ücret ödemelerine isabet eden sigorta primlerinin gider yazılıp yazlamayacağı hususunu açıklamaya çalışacağız.

  • Bilindiği üzere 5502 sayılı yasa ile Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK gibi sosyal kurumlar, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) adı altında birleşmiş fakat birleşen bu kurumların her birinin yasal mevzuatları halen geçerliliğini korumaktadır. Birleşen bu kurumlardan biri olan Bağ-Kur'a ödenen giriş keseneği, prim ve sosyal güvenlik destek primlerinin vergi uygulamalarında ne şekilde değerlendirileceği hususunda çeşitli tereddütler vardır. Tereddüt edilen hususlardan biri de bağ-kur primlerinin beyanname üzerinden zarar olsa dahi indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususudur. Bir diğer ifadeyle zarar beyanı durumunda bağ-kur primlerinin indirim konusu yapılarak zararın daha da artırılmasının mümkün olup olmayacağı hususudur. Biz de bu yazımızda bu hususu açıklamaya çalışacağız.

  • Bu yazımızda özelge sisteminde yapılan değişiklikler ile özelge talebi için müracaatın nereye yapılacağı, yetkili makamın neresi olduğu, özelge talebinin hangi konuları kapsadığı gibi hususlarla ilgili yapılan son düzenlemeleri açıklamaya çalışacağız.

  • Kredi kartlarının üye işyerlerindeki POS cihazlarında kullanımı sonucu düzenlenen ve üzerinde "...tutarında mal veya hizmeti teslim aldım" ibaresinin yer aldığı satış belgeleri (slip) üye işyerlerince bu belgelerde yazılı tutar kadar malın teslim edildiğini veya hizmetin ifa edildiğini göstermektedir. Anlaşılacağı üzere asıl amacı mal ve hizmet satışlarına aracılık etmek olan POS cihazları zaman zaman bu amacı dışında finansman temin yöntemi ile kullandığı görülmektedir.Bu yöntemde mükellefler, kendi işyerlerinde- ki POS cihazlarından kendilerinin, yakınlarının veya üçüncü kişilerin kredi kartlarını herhangi bir mal teslimi ve hizmet ifası olmaksızın POS cihazından çektirmekte, bunun karşılığında çekilen tutardan banka tarafından belirlenen belli oranda komisyon kesildikten sonra kalan parayı bankadan tahsil ederek kendisine veya üçüncü kişiye finansman temini sağlamaktadır. Fakat POS cihazı ile üye işyeri sahipleri kredi kartlarını herhangi bir mal teslimi ve hizmet ifası olmaksızın çekiş yapmaları sonucunda POS cihazı tarafından düzenlenen ve üzerinde "...tutarında mal veya hizmeti teslim aldım" ibaresinin yer aldığı satış belgelerinin gerçeğe aykırı olduğu iddiası ile hapis cezası riski ile karşı karşıya gelebilirler.

  • 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunun 12'inci maddesinde yapılan değişiklik ve bu değişikliğe istinaden çıkarılan 14 seri no.lu Özel Tüketim Vergisi Genel Tebliği ile taşıt satışlarından alınan özel tüketim vergisinin, satıcılar tarafından çeşitli yollara sapılarak azaltılmasını engellemek amacıyla asgari Özel Tüketim Vergisi uygulaması yürürlüğe konulmuştur. Bu uygulama ile taşıt satışlarından alınan ÖTV'nin belli bir tutarın altında olması engellenmiştir. Bu makalemizde taşıt satışlarında asgari ÖTV uygulamasının ne olduğunu örneklerle açıklamaya çalışacağız.

  • ÖZEL MALİYET BEDELi

    21.12.2016 10:12

    Özel maliyet bedeli kapsamında yapılan harcamalar kiracı açısından duran varlık niteliğinde kabul edilmekte olup, doğrudan dönem gideri olarak kaydedilmek yerine ilgili dönemlerde gi- derleştirilmek üzere aktifleştirilmesi gerekmektedir. Bizde bu makalemizde özel maliyet bedeli kavramını ve bu kavramla ilgili bazı hususları açıklamaya çalışacağız.

  • rumluluğunu detaylı bir şekilde açıklamaya çalışacağız. Bilindiği üzere ülkemizde Katma Değer Vergisi, vergi indirim mekanizması üzerine kurulmuştur. Vergi indirim mekanizmasının işleyişi ise belgeye bağlanmıştır. Dolayısıyla vergi indirim mekanizmasının başarılı bir şekilde, aksamadan uygulanabilmesi için mutlaka sağlıklı bir belge düzeninin olması gereklidir. Sağlıklı bir belge düzeninin önemini bilen kanun koyucu çeşitli yaptırımlar uygulayarak belge düzenini korumayı amaçlayan kanun hükümlerini yürürlüğe koymuştur. Yürürlüğe konulan bu hükümlerden biri de, KDV Kanunu'nun 9'ncu maddesine 4008 sayılı Kanunla eklenen 2'nci fıkra ile belgesiz mal veya hizmet aldığı tespit edilen mükelleflere, bu mal veya hizmete ait KDV'nin cezalı olarak ödenmesi zorunluluğunu getiren düzenlemedir. Biz de bu makale ile belgesiz mal veya hizmet aldığı tespit edilen mükelleflerin KDV sorumluluğunu detaylı bir şekilde açıklamaya çalışacağız.

  • Bilindiği üzere bilirkişi; hâkim veya savcının hukuki bilgisi dışında, çözümü uzmanlık, özel veya teknik bilgi gerektiren durumlarda başvurulan o konunun uzmanı olan kişilere hukuk dilinde verilen addır. Bilirkişilik müessesesi ile ilgili 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun1 63'ncü maddesinde "Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün almmasma re'sen, Cumhuriyet savc>- smm, kat>lan>n, vekilinin, şüphelinin veya san>- ğ>n, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir." denmektedir. Yine aynı kanunun 66'ncı maddesinde ise "çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin rey ve mütalaasmm almmasma karar verilir" denmektedir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhake- 2 meleri Kanunu'nun 275'nci maddesinde ise "Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün almmasma karar verir" denmektedir. Ayrıca Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 72'nci maddesinde de "Bilirkişiye, inceleme ve seyahat gideri ile çal>şmas>yla orant>l> bir ücret ödenir." denmektedir. Anlaşılacağı üzere bilirkişiler; mesleklerinde uzmanlaşmış ve birikim sahibi olan kişilerdir. Bu kişiler, çeşitli kişi ve kurumlar arasında oluşan ihtilafların çözümü için bilirkişi olarak görev yapmakta ve kendilerine gelen olayla ilgili yasal mevzuat çerçevesinde rapor düzenleyerek yargıya teknik anlamda destek vermek suretiyle ihtilafların çözümüne katkı sağlamaktadır. Bilirkişiler mahkemelere vermiş oldukları bu hizmet karşılığında ise adli birimlerden (Adliye Vezne Müdürlüğü) belli tutarda bir ücret almaktadır. Diğer taraftan söz konusu bilirkişiler bazen birden fazla mahkemeye bilirkişilik görevi yapmakta bunun karşılığında da birden fazla adli birimden ücret alabilmektedir. Ancak bu durumda bilirkişiler birden fazla mahkemeden elde ettikleri ücretleri vergi dairesine beyan edip etmeyecekleri hususunda tereddüde düşmektedir. Bizde bu makalemizde birden fazla mahkemeye bilirkişilik yaparak ücret alan bilirkişilerin almış oldukları bu ücretleri hangi durumlarda beyan edeceğini, bu konuda verilmiş muktezalar ve kişisel düşüncelerimiz doğrultusunda açıklamaya çalışacağız.

  • Teşhir edilmek için alınan ve işletmenin envanterine kaydedilen bu sanat eserleri için amortisman ayrılıp ayrılmayacağı hususunda tereddüt yaşanmaktadır. Bizde bu yazımızda işletmelerin envanterlerinde yer alan sanat eseleri için amortisman ayrılıp ayrılmayacağı hususunu idare ve yargının görüşlerini de belirterek açıklamaya çalışacağız.

  • Yabancı para cinsinden düzenlenen sözleşmelerin devri ve sözleşmede belirtilen sürenin uzatılması durumlarında ödenmesi gereken damga vergisinin hangi tutar üzerinden ve hangi kur üzerinden hesaplanacağı hususlarında tereddüt yaşanmıştır. Bu makale ile yabancı para cinsinden düzenlenen sözleşmelerin devri ve sözleşmede belirtilen sürenin uzatılması halinde ödenmesi gereken damga vergisinin nasıl bulunacağını açıklamaya çalışacağız.

  • Bilindiği üzere 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu' ulusal sınırlar içinde uygulanan ve Türkiye sınırları içinde düzenlenen kâğıtları (bu kâğıtları düzenleyenlerin ikametgâhının ve uyruğunun bir önemi olmaksızın) vergilendirmeyi amaçlayan bir kanundur. Bu nedenle esas olarak yurt dışında düzenlenen kâğıtlar damga vergisine tabi değildir. Fakat Damga Vergisi Kanunu' nun da belirtilen bazı durumlarda yurt dışında düzenlenen kâğıtların Türkiye'de damga vergisine tabi tutulacağı belirtilmiştir. Bizde bu yazımızda yurt dışında düzenlenen kâğıtların Türkiye' de damga vergisine tabi tutulması hususunu açıklamaya çalışacağız.

  • 488 sayılı Damga Vergisi Kanunun' konusu, Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tabloda yazılı olan kâğıtlardır. Dolayısıyla bu tabloda yer alan kâğıtlar damga vergisine tabi olacaktır. Damga Vergisi Kanuna ekli (1) sayılı tabloda gösterilen kâğıtların hangilerinin maktu veya nispi ölçüye tabi olacağı yine aynı tabloda gösterilmiştir. Bilindiği üzere kira kontratları esas olarak belli bir bedel karşılığında kiralama konusu olan şeyin belli bir süre kiraya veren tarafından kiracıya devredilmesini öngören sözleşmelerdir. Kira kontratları esas olarak damga vergisine tabidir. Zira Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun I-A/2 bölümünde "kira mukavelenamelerinin (mukavele süresine göre kira bedeli üzerinden) belli bir parayı ihtiva etmesi durumunda binde 1,5 oranında damga vergisine" tabi olduğu hüküm altına alınmıştır. Ancak kira kontratlarında kefillerin de olması durumunda ödenecek olan damga vergisi tutarı değişmektedir. Bizde bu makale ile bu konuyu açıklamaya çalışacağız.

  • 488 sayılı Damga Vergisi Kanunun' konusu, bu kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı olan kâğıtlardır. Herhangi bir tereddüde yer bırakmamak amacıyla kanuna ekli (1) sayılı tabloda vergiye tabi kâğıtlar ismen sayılmıştır. Dolayısıyla Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tabloda yer alan kâğıtlar damga vergisine tabi olacak iken bu tabloda yer almayan kâğıtlar damga vergisine tabi olmayacaktır. Damga Vergisi Kanunun 'istisnalar' başlıklı 9 uncu maddesinde ise Damga Vergisi Kanuna ekli (2) sayılı tabloda yazılı kâğıtların Damga Vergisinden müstesna olduğu belirtilmiştir. Damga Vergisi Kanunun 24, 25, 26 ve 27'nci maddelerinde damga vergisinin ödenmemesi veya eksik ödenmesi durumunda kimlerin ne şekilde sorumlu olacağı belirtilmiştir. Söz konusu maddeler içinde kanun koyucu, damga vergisininödenmemesi veya eksik ödenmesini önlemek amacıyla noterleri de sorumlu tutarak damga vergisinin ödenmesinde kontrol müessesesi oluşturmaya çalışmıştır.

  • Proforma fatura; bir mal veya hizmetin hangi fiyat, bedel ve şartlarla satılabileceğini gösteren teklifname niteliğindeki ticari mektuptur. Bir diğer ifadeyle proforma fatura, satışa konu olacak malın, nihai satış işleminden önce, satıcının alıcıya yapmış olduğu teklifi içeren faturadır. Dolayısıyla proforma fatura, ticari mevzuat açısından hukuki anlamda bir fatura değildir. Ancak uygulamada bazı vergi inceleme elemanları yaptıkları vergi incelemelerinde proforma faturada yer alan bilgileri esas alarak tarhiyat yapmışlar, ihtilaf konusu olan bu tarhiyatlar yargıya taşınmıştır. Biz de bu makalemizde proforma faturada yer alan bilgilere istinaden yapılacak olan vergi tarhiyatları konusunda yargının görüşünü ve kişisel görüşümüzü açıklayacağız.

  • Maliye Bakanlığının, mükelleflerden sürekli olarak belli aralıklarla bilgi istediği genel tebliğlerde; istenilen bilgilerin verilmemesi halinde, bu bildirim görevini yerine getirmeyen mükelleflere Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 355'inci maddesinde yer alan özel usulsüzlük cezasının kesileceğini belirtmiştir. Ancak bildirim görevini yerine getirmeyerek kendisine özel usulsüzlük kesilen mükellefler, bu şekilde bir ceza uygulamasının Vergi Usul Kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle, konuyu yargıya intikal ettirmiş, yargıda mükellefleri haklı bularak vergi dairelerinin kesmiş olduğu özel usulsüzlük cezalarını terkin ettirmiştir.

  • Bilindiği üzere son zamanlarda ülkemizde konut kredi faizlerinin düşmesi konut sektörüne bir canlanma getirmiştir. Bu canlanma ile müteahhitler daha fazla konut ve işyeri yapıp satmak için üzerine inşaat yapacak arsa aramaya başlamışlardır. Üzerine inşaat yapmak için arsa aramaya başlayan müteahhitler arsa sahibi olan kişiler ile anlaşma yoluna giderek, arsa sahiplerinin arsalarını üzerinde inşaat yapmak üzere almakta ve bunun karşılığında da arsa üzerine yapmış olduğu konut veya işyerinin bir kısmını arsa sahibine vermektedir. Vergi idaresi; konut veya işyeri karşılığı arsa teslimlerinde; arsa sahibi ile inşaatı yapan müteahhit arasında bir sözleşmenin yapıldığını, sözleşme gereğince arsa sahibinin arsasını müteahhide teslim ettiğini, bunun karşılığında müteahhit tarafından arsa sahibine konut veya işyeri teslim edildiği belirttikten sonra bu işlemin 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanun'un1 2' inci maddesinde yer alan trampa niteliğinde olduğu, bu nedenle de bu işlemin KDV nin konusuna girdiğini belirtmiştir. Ancak yargı; konut veya işyeri karşılığı arsa teslimi işleminin trampa niteliğinde olmadığını burada sadece arsa sahibinin arsasını değerlendirdiği bu nedenle de konut veya işyeri karşılığı arsa teslimi işleminin trampa olarak nitelendirilerek yapılan KDV tarhiyatının haksız olduğunu belirtmiştir. Anlaşılacağı üzere müteahhit tarafından konut veya işyeri karşılığı alınan arsalar üzerine inşaat yapıldıktan sonra yapılan konut veya işyerlerinin bir kısmının arsa sahibine tesliminin KDV karşısındaki durumu hususunda vergi idaresi ve yargı farklı düşünmektedir. Bizde bu makale ile konu hakkında öncelikle vergi idaresi ve yargının görüşünü açıklayıp, daha sonra kişisel düşüncelerimizi açıklayacağız.

  • 5237 sayılı Türk Ceza Kanun'un 241 inci maddesinde böyle bir hükmün yer alması, vergi inceleme elemanlarını görevlerini yaptıkları sırada ödünç para verme işini meslek haline getirmeden faiz geliri elde eden kişiler için Suç Duyurusu Raporu düzenleyip düzenlememe konusunda tereddütte bırakmıştır. Konunun tarafımızdan gündeme getirilmesi üzerine Gelir İdaresi Başkanlığı; vergi inceleme elemanları tarafından yapılacak incelemelerde ödünç para verme işini meslek haline getirmeden faiz geliri elde eden mükellefler hakkında suç duyurusu raporu düzenlenip düzenlenmeyeceği konusunda Adalet Bakanlığından görüş istemiştir. Biz de bu yazımızda konu hakkındaki kişisel görüşlerimizi ve Adalet Bakanlığının konu hak- kındaki görüşünü açıklayacağız.

  • Bu makale ile işletmelerin mükellefiyetlerini sona erdirerek veya mükellefiyetlerini başka bir yere taşıyarak faaliyette bulunan işyerlerini devretmeleri karşılığında, 'şerefiye' adı altında alınan veya ödenen bu paraların vergi kanunları ile olan ilişkisini açıklamaya çalışacağız.

  • Vergi inceleme istatistikleri belirli zamanlarda Gelir İdaresi Başkanlığı Faaliyet Raporları ile kamuoyuna duyurulmaktadır. Kamuoyuna duyurulan vergi inceleme istatistikleri birçok kişi ve kuruluş tarafından yorumlanarak, ülkemizde yaşanan kayıt dışı ekonominin büyüklüğü hakkında tahmin yapılmaya çalışılmaktadır. Bilindiği üzere kayıt dışı ekonomi, ekonomik faaliyetlerin fiilen gerçekleşmiş olmasına rağmen bu faaliyetlerle ilgili kayıtların tutulmaması, kanuni belgelerle belgelendirilmemesi, devletin yetkili idarelerince tespit edilememesi ve izlenememesi sonucunda milli gelir hesaplamalarına da dâhil edilmeyen ekonomik işlem ve faaliyetlerin tamamıdır. Kayıt dışı ekonominin kayıtlı ekonomiye nispetle büyüklüğünü tespit etmek amacıyla birçok yöntem geliştirilmiştir. Bu yöntemlerden biri, belki de en fazla kullanılanı vergi inceleme sonuçlarına istinaden yapılan tahminler olup bu tahminlerin yapılmasına olanak sağlayan veri de, incelemeler sonucunda bulunan matrah farkı ile incelenen matrahın birbirine oranıdır. Ancak vergi inceleme istatistikleri, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü ölçmede sanıldığı kadar yeterli bir veri değildir. Biz de bu yazımızda, vergi inceleme istatistiklerinin neden kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü ölçmede yeterli bir veri olmadığını anlatmaya çalışacağız.

  • Bilindiği üzere ülkemizde Katma Değer Vergisi, vergi indirim mekanizması üzerine kurulmuştur. Vergi indirim mekanizmasının işleyişi ise belgeye bağlanmıştır. Dolayısıyla vergi indirim mekanizmasının başarılı bir şekilde, aksamadan uygulanabilmesi için mutlaka sağlıklı bir belge düzeninin olması gereklidir. Sağlıklı bir belge düzeninin önemini bilen kanun koyucu çeşitli yaptırımlar uygulayarak belge düzenini korumayı amaçlayan kanun hükümlerini yürürlüğe koymuştur. Yürürlüğe konulan bu hükümlerden biri de, KDV Kanunu'nun 9' uncu maddesine 4008 sayılı Kanunla eklenen 2' inci fıkra ile belgesiz mal veya hizmet bulundurduğu tespit edilen mükelleflere, bu mal veya hizmete ait KDV'nin cezalı olarak ödenmesi zorunluluğunu getiren düzenlemedir. Ancak söz konusu kanun hükmünün uygulaması sırasında birçok konuda tereddüde düşü l- mektedir. Tereddüt edilen hususlardan biri de; vergi inceleme raporları ile belgesiz mal bulundurulduğu tespit edilen mükellefler adına tarh edilecek vergilere, vergi idaresi tarafından gecikme faizi uygulanıp uygulanmayacağıdır. Biz de bu makale ile bu hususu kişisel düşüncelerimizi belirterek açıklamaya çalışacağız.

  • Bu makale ile Türkiye Jokey Kulübünce (TJK) organize edilen at yarışlarında, yarışlara katılan atlara binen jokeyler, jokey yamakları ve antrenörlere, atların yarışmada kazandıkları ikramiyelerden at sahipleri adına Türkiye Jokey Kulübü tarafından yapılacak ücret ve ikramiye ödemelerini gelir vergisi açısından açıklamaya çalışacağız.

  • Bu makale ile yurt dışından gümrük vergisi, katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi ödenmeden yurda gelen 'mutad depo' kapsamında olan akaryakıtı, yurt içinde alan mükellefler tarafından uygulanması gereken KDV tevkifa- tını anlatmaya çalışacağız.

  • Genel bütçeli idareler, katma bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler gibi kamu kurumla- rı mal ve hizmet alımı, satımı, yapım işi, kiralama gibi ihtiyaçları için ihale yapmakta ve gerek bu ihale sürecinde gerekse de bu ihale sürecinden sonra, ihaleleri alan mükellefler çeşitli damga vergisi yükümlülükleri ile karşılaşmaktadırlar. Bu damga vergisi yükümlülüklerinden en önemlileri ise ihale karar ve ihale sözleşme damga vergisidir. Ancak doğrudan temin usulü ile yapılan kamu ihale alımlarında ihale karar ve ihale sözleşme damga vergisinin olup olmayacağı konusunda uygulamada çeşitli tereddütler vardır. Biz de bu makale ile bu konuyu açıklamaya çalışacağız.

  • Bu kapsamda devlet memurlarının memuriyet görevi devam ederken, şirket ortağı olup olamayacağı merak edilen konulardan biridir. Bu nedenle bu makale ile devlet memurlarının hangi şirketlere hangi sıfatlar ile şirket ortağı olabileceği konusunu açıklığa kavuşturmaya çalışacağız.

  • Damga Vergisi Kanununun (1) sayılı tablosunda yer alan ve nispi vergiye tabi tutulan kağıtların damga vergileri bazı hallerde çok yüksek meblağlara ulaşabilmektedir. Bu durum mükellef üzerinde büyük bir yük oluşturacağından yapılan düzenleme ile Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yer alan kağıtların vergilendirilmesinde üst sınır konulmuştur. Ancak vergiye tabi kağıtların bir nüshadan fazla düzenlenmesi durumunda bu üst sınır gerek Maliye Bakanlığı tarafından gerekse de Danıştay tarafından farklı yorumlanmıştır.

  • İHBAR İKRAMİYESİ

    14.12.2016 11:12

    Vergi kaçıranları ihbar edenlere verilen İhbar ikramiyesi muessesesi? vergi kanunlarımızda yer almamış ayrı bir kanunla duzenlenmiştir. İhbar ikramiyesi muessesesine ilişkin esaslar, 1905 sayılı Menkul ve Gayrimenkul Emval ile Bunların İntifa Haklarının ve Daimi Vergilerin Mektumlarını Haber Verenlere Verilecek İkramiyelere Dair Kanun? da belirtilmiştir. Bu kanun ile vergi kayıp ve kaçağının vergi idaresine haber verenlere belirli oranlar üzerinden ikramiye verilmesi öngörülerek vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi amaçlanmıştır.

  • Bilindiği üzere Belediyeler bir beldenin veya belde halkının yerel nitelikteki ortak veya medeni gereksinimlerini düzenlemek ve karşılamak amacıyla hizmet gören kamu tüzelkişilerdir. Yerinden yönetim kuruluş olan belediyeler kamuya hizmet verirken birçok vergisel problem ile karşı karşıya gelmektedir. Bu problemlerden biri de belediyelerin mülkiyetinde olan gayrimenkulleri satması ve kiralamasıdurumunda katma değer vergisi tahsil edip etmeyeceğidir.

  • ASGARi GEÇiM iNDiRiMi

    12.12.2016 02:12

    Bilindiği Lizere Tlirk vergi sistemine yöneltilen e l eşti ri lerden birisi isti h d a nı üzerindeki vergi yükünün ağ ır olduğu eleştirisidir. istihdam üzerindeki vergi yükü beraberinde kayıt dış ı istihdamı da artı rmıştır. Bu nedenle kayıt dışıl ı ğ ın azaltılması, vergi oranla rının tabana yayılması ve bu yolla oranların zaman içinde düşürülmesi, vergilernede adalet ve eşi tl iğin gerçe kle şt irilme s i gibi amaçlara ulaşmak amacıy l a Türk Vergi Sisteminde bir yapısal değişimler ge rçek l eştirilm eye çalışılmaktadır. Bu y apısal değ i şim l erde n biride asgari geçim indirimi müessesesidir. Asgari geçim ind irimi mliessesesi esas olarak ay ırma kuramının bir parçasıdı r . Ayrıma kuramı emek geli rleri ile sermaye gelirleri farklı oranda vergi lendiril erek, emek ge lirlerine sermaye gelirlerine göre daha dlişük ve rgilenıe ile avantaj sağlanmaya ça lı ş ılm as ıdır. 5615 sayılı kanun ile 193 sayılı GelirVergisi Kanunun mülga 32. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda vergilendirmede önemli kuramlardan biri olan "ayırma kuramı " sisteme dahil e dilmiş ve bu sistem ile Avrupa Birli ğ i nıevzuatıyla uyumlu ve çağdaş vergi kanun l arının çoğunda yer alan ve mükellefin medeni halini devergileme yönü nden dikkate alan "asga ri geçim indirim i" sistemi getirilmi ştir. Bu sistem ile, düşük gelirliler üzerindeki vergi yükü k ı smen de olsa aza l tılm ı ş ve gelir da ğ ılımının daha adil olmas ın a çalış ılmı ştı r .

  • Vergi Kanunlarının yardımcı kaynaklarından olan Mukteza (Özelge); mükelleflerin vergi ile ilgili kanunlarını uygularken tereddüde düştükleri hususlar hakkında yetkili makamlardan bilgi istemeleri ve yetkili makamlarında bu kişilere yazılı izahat vermeleridir. 2ı3 sayılı Vergi Usul Kanununun 396 ve4ı3 maddelerine göre mükellefler vergi durumları ve vergi uygulanması bakımından tereddütle düştükleri hususlarda Maliye Bakanlığından veya Maliye Bakanl ı ğının bu hususta yetkili kıldığı makamlardanizahat isteyebilecekler. Yetki li makamlar ise yazı ile istenecek izahatı muktezaile cevaplayacak ve bu cevaba göre hareket eden mükelleflere de ceza kesilmesi gerekse dahi ceza kesilmeyecektir. Kanımızca vergi inceleme elemanlarının yaptıkları incelemelerde incelenen mükellefe verilen muktezalar yönünde işlem tesis ettirmesi tamamen inceleme elemanını takdirindedir. Yani muktezalar vergi inceleme elemanının bağlamamalıdır. Aksi takdirde muktezaların her zaman mutlak doğru olduğunu kabul etmek gerekecek ve Vergi Usul Kanu nunun "Yanılma" başlıklı 369 uncu maddesinde yer alan yetki li makamların mükellefin kendisine yazı ile yanlış izahat vermiş olmaları durumunda ceza kesilmeyeceği hususu geçersiz kalmış olacaktır.

  • 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun 1-N2 bölümünde kira mukavelenamelerinin (mukavele süresine göre kira bedeli üzerinden) belli bir parayı ihtiva etmesi durumunda binde 1,5 oranında damga vergisine tabi olduğu hüküm altına alınmıştır. 488 sayılı Damga Vergisi Kanununda 5281 sayılı kanun ile değişiklik yapılarak 01.01.2005 tarihinden itibaren pul yapıştınlması suretiyle ödeme usulü kaldırılmış, buna paralel olarak da Damga Vergisi Kanununun 16. ve 20. maddeler yürürlükten kaldırılmıştır. Damga Vergisi Kanunun 18. maddesinde yapılan değişiklik ile makbuz karşılığı ödeme asıl ödeme usulü haline gelmiş ve Damga Vergisi Kanunda gösterilen haller dışında Damga Vergisinin makbuz karşılığında ödeneceği belirtilmiştir. Dolayısıyla 01.01 .2005 tarihinden önce kira sözleşmelerinin damga vergisi pul yapıştınlma usulü ile ödenmekte iken bu tarihten sonra genel ödeme şekli olan makbuz karşılığı ödenmeye başlanmıştır. Yine 5281 sayılı kanun ile kira sözleşmelerinin bir kısmı damga vergisi dışına çıkarılmıştır. Ancak 5281 sayılı yasa ile pul yapıştınlma usulü kaldırıldığından, uygulamada ortaya çıkacak sorunları önlemek amacıyla bir kısım kira sözleşmeleri damga vergisinden istisna edilmiştir. 488 sayılı damga vergisi kanuna ekli (2) sayılı tablonun "IV - Ticari Ve Medeni işlerle ilgili Kağıtlar" bölümünün 31. fıkrasında Dernek ve vakıflarca yerleşim yeri, gerçek kişilerce mesken olarak kullanılmak üzere kiralanan ve iktisadi işletmelere dahil olmayan taşınmazlara ilişkin kira mukavelenamelerinin ile Gelir vergisinden muaf esnaf, muaf serbest meslek erbabı ile basit usulde vergilendirilen mükellefler tarafından işyeri olarak kullanılmak üzere kiralanan ve iktisadi işletmelere dahil olmayan taşınmazlara ilişkin kira mukavelenameleri nin damga vergisinden istisna olduğu belirtilmiştir. Damga vergisine tabi olacak kira sözleşmesinin taraflarından biri sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettirmesi gereken mükelleflerden biri ise kira sözleşmesine ait damga vergisi sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettiren mükellef tarafından (diğer tarafın payına düşen kısımda tahsil edilerek) kira sözleşmesinin imzalandığı ertesi ayın yirminci günü akşamına kadar bağlı olduğu vergi dairesine bir beyanname ile bildirilerek ve yirmi altıncı günüakşamına kadar ödenecek iken yapılan kira sözleşmesinin tarafları sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettirmesi gereken mükelleflerden değilse kira sözleşmesine ait damga vergisi kira sözleşmesinin imzalandığı tarihi izleyen on beş gün içinde kiralamanın yapıld ı ğ ı yerdeki vergi dairesine bir beyanname ile bildirilecek ve aynı süre içinde ödenecektir. Ayrıca kira sözleşmelerinde kiracı ve kiralayanın imzası yan ında kira sözleşmesi adi kefil ile müteselsil kefil veya müşterek borçlu ta rafınd an imzalanmış olması halinde ödenmesi gereken damga vergisi tutarları değişmektedir. Bu nedenle bu hususun kira sözleşmesinin düzenlenmesi sırasında göz önünde bulundurularak kira sözleşmesinin düzenlenmesi ve buna göre damga vergisinin hesaplanıp ödenmesi gerekmektedir.

  • DAMGA VERGiSiNDE SORUMLULUK

    11.12.2016 11:12

    Bilindiği üzere 488 Sayılı Damga Vergisinin konusu Damga Vergisi Kanuna ekli ı sayılı tabloda yazılı kağıtlar iken mükellefi kanuna ekli ı sayılı listede yer alan kağıtları imza edenlerdir. 488 Sayılı Damga Vergisi Kanununun ı5. maddesinde yapılan değişiklik ile oı . oı.2005 tarihinden itibaren pul yapıştınlması suretiyle ödeme usulü kaldırılmış ve asıl ödeme şekli makbuz karşılığında ödeme olmuştur. Bu düzenlemeye paralel olarak damga vergisindeki mevcut sorumluluk uygulamasına yeni hükümler eklenmiştir. Damga Vergisi Kanununda sorumluluk uygulaması kanunun 24., 25. ve müteakip maddelerinde açıklanmıştır. Bu maddelerde eskiden beri yer alan kağıtları ibraz edenlerin sorumluluğu ve kağıtları imzalayanların sorumluluğu ve noterierin sorumluluğu yanına 01.01.2005 tarihinden itibaren sürekli damga vergisi mükellefiyet tesis ettiren mükelleflerin sorumluluğunun eklenmesiyle sorumluluk uygulaması oldukça genişlemiştir. Damga Vergisi Kanununda yer alan sorumluluk uygulamalarının genişlemesi ile birlikte kağıtlara ait verginin idarece asıl mükellefi veya yüklenicisi bulunmadan doğrudan cezasıyla birlikte kanunda belirtilen kişilerden alınması amaçlanmıştır. Damga Vergisi Kanununda yer alan sorumluluk uygulamasının mükellefler tarafından iyi bilinmesi damga vergisinin idarece zamanında tahsil edilmesine olanak sağlayacaktır.

  • Kayıt dışı ekonominin önlenmesinde mükelleflerin, tüm gelir ve giderlerinin kayıt altına alınması ve mali tabloların düzenlenmesindeki görevleri nedeniyle muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğinin önemi gittikçe artmaktadır. Mükellefle vergi idaresi arasında köprü vazifesi gören muhasebeci ve mali müşavirler vergi kaybının önlenmesinde çok önemli role sahiptir. Mesleğin bu denli önemli oluşundan dolayı kayıt dışı ekonominin önlenmesinde etkili olacak, mesleği ileri götürecek ve meslek mensuplarının işlerini daha iyi yapmasına olanak sağlayacak yaptırımların uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle kayıt dışı ekonominin önlenmesinde Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlere kanunen bazı sorumluluklar yüklenmiştir.